Sormayın bana, sorsanız da nafile söylemem
Koskoca bir Selçuklu beyiyim...
İki binli yıllarda bir serçeye tutuldum
Balkonlarda, tellerdeyim
Renklerden renk seçer göz bebeğim
Kahverengiyim...
Yâr kitap kapatır dudaklarına
Bakarım gözlerine, gözüm mıknatıs
Kaldırır kitabı gözlerinin üstüne
“İndir be kız! ”
Sonra? Sonrası mı cancağızım?
Dokunsam tenine ihtilâl olur içinde
Bilirim deprem olur Filipinlerde ve Çin' de...
Gülücükleri saklı bulutlarımda
Martılarının ahengindeyim
Renklerden renk seçer ellerim
Kahverengiyim...
Tebessümünle, sıcaklığınla, gülücüğünle
Döndün, geldin ya; mutluyum işte
Yüreğim luna park, aklım çarpışan oto
Tüm varlığım sevinçte, seninle...
Paşa gönlüm kahve ister tarihten
Paşa gönlüm seni ister sahiden
Bir karıncanın gölgesindeyim
Yipelek otu sanki, ip ince
Zayıf, rakik, titrek
Ve de dokunsam ürkek üstelik...
O kıllı, ben kıllı
Nerede akıllı?
Nasıl döndü bu devran, anlayamadım?
Gülsem, gülemedim
Ağlasam ağlayamadım...
Sonunda anladım
Öfke, nefret değilim ben
Dipten bucağa sevgiyim, tek kelimeyle
Kahverengiyim...
Bir karıncaya yenilmiş
Koskoca Selçuklu beyiyim...