DOKUNMA DUYUSU
Ne nefes, ne dil,
………………Ne burun, ne kulak
Bırak ey gözlerim, onları bırak
Gel şu dokunmanın sihrine bak…
Bir aynadır her hücrede duyarga
“Tık! Tık” eder parmaklarım kapıya
Mavi güller açar yüreğinde zamanın
Kesilir ağıtları ana göğsünde
Başı okşanan çocukların…
Ve hasret biter…
*
Hıçkır,
………….Esne
…………...............Uyu
Züleyha'nın yüreğidir bunu bil
…………………………….Yusuf'a kuyu…
Elma bıçağından kanayan parmak değil…
Nar çiçeği ağzında su damlası neyse
O' dur çöllerde Mecnun'un Leyla'sı…
Su okşar, yel üfürür, gül dokunur gülüm
Ozan sazının tellerinden yürek okunur:
“Çağır Karacaoğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı…”
Bu özlem haykırışı, söyle niçin?
Bunca çile, bu öldüren kara sevda
Dokunmak için…
*
Ara, bak, gör,
………………Bil, bul, ol…
Eritmeli sıfatları oğul, sıfatların içinde…
İçinin dehlizinde nice şehir ışıkları yanıp söner
Ağrıları dindiren bir İstanbul toprağı mı
Dokunmayı beklediğin
Veysel'in sadık dostu mu özlediğin o yer?
Ölmeden evvel ölmeli insan dediğin…
Dokunduğunda bana, yıkarım dağları
Süslerim masmavi yangınlarla düşlerimi
Bir anda barışa dönüşür ruhumdaki kavga
Günahlardan temizlenir defter
Kelebek nabzı avuçlarımda gayri sıla
Ve gurbet biter…
Her müzede, taş heykeller önünde
Aynı levha:-“Lütfen dokunmayın! ”
Şaşırır kalırım…
“Hacer-ül Esved” giderir ancak damar damar
Parmağımın sancısını, yüreğimin acısını
Sevinçten ağlar, ağlarım…
Bin aşk taşır her hücrede duyarga…
Ve sohbet başlar…
…