Bu gün *29 Mayıs*! Kâinatı ve üzerinde eşraf-ı mahlûkat olarak insanlığı O'nun yüzü suyu hürmetine yaratan Rabbimin Cihanlara rahmet olarak gönderdiği sevgili Habîbi, Kâinatın iftihâr Tablosu, sevgili Peygamber-i Zî-şân Efendimiz Muhammet Mustafa(SAV) Hazretleri'nin müjdelediği Hadîs-i Şerif beyânı *Feth-i Mübîn* olan Istanbul'un Fetih Yıldönümü vesilesiyle, Istanbul'u yaşayarak, Istanbul'da hissederek gözümdeki, Gönlümdeki Istanbul olarak dile getirdiğim *Istanbul'da Istanbul* şiirimi bu güzelim Istanbl'umuza ve gönlü Istanbul sevgisiyle meşbû Isztanbul sevdâlılarına ithâf ediyorum!
==============================================================
Ben bu seneki Istanbul konulu şiir yarışmasına iştirâkte eklediğim şiirimi, Istanbul üzerine şiir yazmanın mahiyetine de, indimdeki ehemmiyetine binâen bir nebze temasla bir ön söz yazarak, o önsöz girişiyle takdim ettim... Gönül Dostlarımın şiirler güzelliğindeki gönüllerine saygıyla arzolunur...
O önsöz, bu seneki şiirlerde gördüğüm tarzda, alt alta, uzunlu kısalı, satır başları, mısra başı olmadığı için büyük küçük harf söz konusu olmadan sıralanan şekle uygun formedilince, gördüm ki bu tipe uygun bir sebest şiir formu arzetti ve hiç bir ilâve, eksiltme, çıkarma, yer, kelime değiştirme V.S. olmadan, bu Fetih yıldönümüne münhâsıran husûsi takdimimde, o şiir yarışmasından mülhem olan nesri-ön sözü- de şiir formunda takdim sadedinde, belki, ilk def'a; bu kabil, baştarafı serbest, devamı hece vezninde yeni bir formda sunulmuş olarak şiirim Istanbul'un mâzisini, hâl'ini ve müjdelenen istikbâlini ele alan ihatalı mahiyetiyle, bir gönül rabıtası hissiyatı olarak hissiyâtınıza arzolunur efendim.
*******************************************************************************************
Istanbul'da Istanbul
***
Resim bir varlığın
cansız fiziğini
renkli
veya renksiz çizerek
veya
kopyalayarak
tabetmektir;
san'atkârı onda
ruh da
ifade edebilir...
Şiir fiziği,
ruhu, canı, canlılığı,
hareketi,
rengiyle, tadıyla, tuzuyla
hülyâ, müşâhede ve mânâ hayatiyetinde
onu içe indirecek
kelimelerde
neşv-ü nemâ ettirerek
sözde,
ifadede resmetmektir...
Her şey resmedilebilir
ama
Istanbul başka...
Istanbul'da
lâhutî bir cihet var.
O'nu
Cenâb-ı Hakkın;
kâinatı yüzü suyu hürmetine yaratıp,
Habibim diye ismini
İsmi ile kaydettiği
sevgili Nebî'i methetmiş...
Nasıl ki
o Resul'ü resmetmek
hakkıyla
mümkün değilse,
bu sır cihetiyle
Istanbul'u
resmetmek de belki
şurdan-burdan fotoğraflamak
gibi olabilir...
Yoksa
bir şiirin hacmine sığdırmak ne mümkün...
Ya bir roman yazıp,
kelimeleri
alt-alta
şiir formatında sıralayacaksınız,
ya da,
size verilen kelime hacmi içerisinde kalıp
o kadarıyla iktifa edeceksiniz...
Ben bu hale kendimi
baştan mahkûm hissettim...
Her gönülde
bir Istanbul olup,
Istanbul'da
bütün gönüller yer bulduğu;
kendisi Marmara'nın,
Boğaz'ın sularından,
güneşin ışıdığı konakların, sarayların camlarından
içeri daldığı aynalardan
tekrar camlara,
sulara
çeşit, çeşit birbirinden güzel semt,
yapı, veçhe
ve manzaralarla envaî
güzellikleriyle
akseden Istanbul'da
Istanbul kere Istanbul'un
hepsi
birbirinden güzel,
her semt de,
her semtten güzelse,
o zaman,
''Istanbul Istanbul'da Istanbul'dan da güzel''
demek geldi içimden
ve şiirin adı
''Istanbul'da Istanbul''
oldu! ***
Istanbul Istanbul'da Istanbul'dan da güzel
Bir haliyle lâhutî bir haliyle lem-yezel
Hadisî müjde ile bize emanet şehir
Kendisi Şehr-i Aziz bağrında Aziz Nehir
Boğaz'da İki Yaka temeli Yedi Tepe
Şimdi tepeler artık belki oldu kırk tepe
Sultanahmet ilk tepe Pendik'te Tavşan Tepe
Fikirtepe Gültepe Setüstü de bir tepe
Sahillerle tepeler Aziz Şehre mertebe
Yeter ki kullanmasak yerleşip tepe-tepe
Bindokuzyüzellibeş benim milâdım Şehir
Zağgi'mden yüksek tahsil için muradım Şehir
Haydarpaşa son durak vapursa ilk bineğim
Istanbul'a dair ilk hatıram diyeceğim
Ya gemiyle kol atan o kuşların ahengi
O kuşlar martılarmış edindiğim ilk bilgi
Değil Anadolu'ma Cihan'a medeniyet
Neşretmiş asırlarca şahittir beşeriyet
Havası ilham verir coğrafyası coşturur
Asâr-ı atikası tarih dolu bir gurur
Vakarı Istanbul'un veçhesinden okunur
Hatırasına zede ciğerime dokunur
Zeminler derin-derin medeniyet gizlemiş
Sahiller engin-engin gemileri gözlemiş
Kızkulesi Kıztaşı efsane hatırası
Ayasofya Fetihle bir ecdat muhtırası
Bu şehirde yaşamak vecdî bir gönül ister
Hatırası emanet mukaddes zemin yer-yer
Camiler kubbe-kubbe şehrin İslâm mührüdür
Çeşmeler sebil-sebil Türk'ün vakıf ruhudur
Istanbul'u resmetmek lâzım mânâ diliyle
Kur'andan mânâlanmış Istanbul Türkçesi'yle
Hüdâî Hazretleri Yûşâ Hazretleriyle
Yahya Efendi'nin de ruhanî cihetiyle
Boğazın karşılıklı her iki yakasında
Şehrin emniyetidir mânâ tabakasında
Tarihin öncesinden süregelen mânâda
Nice emanetler var mânevî manzarada
Zeyrek'te zevk-i selîm mânâ madde bütünü
Patrikhane Fener'de korur mânâ büstünü
Eyüp Sultan neşretmiş mânevî iklimini
Cibâlî Balat'a dek semte vermiş ismini
Sümbülzâde Nebî'in hatırasıyla dimdik
Uğrarım zaman-zaman uzak olsa da Pendik
Erbâbının ciltlerle eserinde kök salan
Saygıyla söz ettiğim beni aşar bu alan
Istanbul her cihetle yaşanır canlı lezîz
Boğaz bir başka âlem bir adı Nehr-i Aziz
Neresinden bakarsan şiir olan bu şehir
Kabiliyetim yokken beni de etti şair
Kâh Boğaz'da kayıkta kürek çektim çağladım
Kâh Haliç kenarında için-için ağladım
Yüreğini hoplatıp dilletip konuşturur
Ağlatır da dindirir huzura kavuşturur
Semt-semt salar insana binbir hülyâ farklıca
Hülyâlı sabahların ülkesidir Kanlıca
Dünyaları sîneye toplayan bir Çamlıca
Seyreyletir Boğaz'ı bir uçtan öbür uca
Geçmişin tedâisi hüzün vermiyor bize
O güzellikler bugün ümittir gönlümüze
Altın Boynuz'u bugün gümüşe çevrilse de
Hep arz-ı endâm eder yeni bir elbisede
Cetvel-i sîm bildiğin Kâğıthâne deresi
Bugün çağlamasa da açılmış penceresi
Asırlardan derlenmiş bir terkip ve bir vakar
Kalmasını bilen ruh hâlâ bugüne kadar
Istanbul Istanbul'dur O hep başımıza taç
Toku onda sermesttir yoksulunca ihtiyaç
Bu yönünü düzenler biyolojik olgular
Kültürüne meftûnum bende büyük hakkı var
Küllüğünün yerinde şimdi yeller de esse
Çınaraltı yine de ilhâm verir o hisse
Kadıköy hattındaki gece onbir vapuru
Kültür hamûlesiyle İstanbul'un gururu
Tarihî zevâtıyla bir ulvî mektep idi
Bu kültürle beslenmek ne ulvî edep idi
Sonunda biri kalan Hamidîye ismiyle
Yandan çarklı vapurdu edindiğim bilgiyle
Istanbul Istanbul'un Türkçesi kadar güzel
Şarkılarda yaşanmış ağıtı olmuş gazel
Taşına Acem mülkü fedâda nezîr şehir
Lâl olanın dilini çözmede nâzır şehir
Gerek aşkla meşk eden gerek talihe küsen
Nice gönül ehline âlem-i ab eyleten
Gâhî iç isyanlarla ağız tadı bozdurup
Gâh Leb-i Deryasında sahilhâne kurdurup
En apaş çevrede de asaletle ebedî
Der-saâdet'in mesut insanında edebî
Miras devraldığımız füsûn şehir Istanbul
Seninle efsunludur seni tadan her bir kul
Sen Rabbin san'atıyla şaheserliğin gibi
Her şeyin ve herkesin sende tüten terkibi
Kimisi balkonunda kederini demleyip
Kimisi gözü yumuk Istanbul'u dinleyip
Kimi ruhu eritip kalıpta dondurulmuş
Sonra Istanbul diye toprağa kondurulmuş
Kimisi her şeyini senden yadigâr bilen
Istanbul tiryâkisi mecnunlarla dolu sen
Beyefendiyle Türk'sün Hanfendiyle Osmanlı
Sen bir ilâhî sırsın Rabbimden anlı şanlı
Tatlı su frenkleri kılavuzluk ederken
Mehtâbı incitmeyen o ince ruhlu erkân
Havasını tadarak o günün Haliç'inin
Coşardı mehtabında canım Boğaziçi'nin
Kimi mehtaba çıkar her gece Heybeli'de
Kimi göz yaşı dinmez gezerdi yalnız Dil'de
Gül şehri gül Istanbul gönüllerde destânsın
Lâle devri yaşamış şûh ruhunla mestânsın
Bu gün de Millet senin emrine âmâdedir
Vatanına hizmette yine de en öndedir
Umutsuz olmak muhal Istanbul için mutlak
Güzel tecelliler hep var olacak muhakkak
Sen artık konferanslar sempozyumlar şehrisin
Kültür diyaloğunun çağlayan bir nehrisin
Sekizler olgusunun yerleştiği baş şehir
İslâm konferansının miftâhı mümtâz şehir
Avrupa'dan Asya'ya gönül rabıtasıyla
Kültürden fuarlara zemin haritasıyla
Tüp Geçidi'ne antak Frenk ve Japon'uyla
Dünya raptedilecek sana Demiryolu'yla
Yirmibirinci asrın madde mesâbesinde
Ruh ve madde terkibi kemâl hendesesinde
Istanbul ah Istanbul her şeyin bana makbul
Ya Zağgi'me at ya da toprağım ol Istanbul
Ve aziz Milletimde ebedî kal Istanbul!
Pendik, 17.04.06