(Medeniyet, kültür, edebiyat dünyasında en köklü ve kadîm bir geçmiş ve irfan hayatına sahipken, sırf yeni nesillerimiz, bizim tarihi vebalimiz olarak, kültürün hayat damarları mesâbesindeki kökleri olan ve mânalarıyla nesillerden nesillere râbıta kurularak milletleri ebedileştiren kelimelerinin kırpılıp, cemiyetin hafızasından kazınıp atılarak (Bu bağı sürdürmek için, başka hiç bir şey kalmasa da zengin kelime hazinesiyle irâdedilmiş, Cumhuriyetimizin de bizzat bânisi ATATÜRK`ün eseri olan, sırf bu NUTUK tek başına yeterdi, uyduruğa tercüme edilip, kelimeleri unuttuturulmasa idi...) , bu gün eski eserleri okuyup anlamamakta haklı ve öğrendiği fransız kisveli `sel`li-`sal`lı uydurukçayı yegâne Türkçe sanıp histe müşterek olduğumuz ecdâdımızın eserlerini birlikte, ânında, mânasıyla idrâk edip içimize sindirmekten mahrum bıraktığımız güzîde genç nesillerimize, beni anlamasalar da, yine de hizmette son damla kanım helâl olsun diyerek tabiî lisanımla bir şeyler yazmaya çalıştım, ve düşündüm, doğrudan o eserlerden örnekler getireyim, yeni neslin seviyesinde yine de uydurukçaya kaçmadan açıklayayım (Bu uydurukça tâbirini TDK.`ya atfediyorum) , kendimce de yanı başında ya aynen, ya mânaca nazîre yazayım. Bu teslimiyetimle hoş görünüze sığınırım) ...
----
Bu gün, kütüphanemdeki edebiyata dair bizim veya önceki nesillerin eserlerinden, devamlı okuma îtiyâdım veçhiyle, rast gele okuduğum, *Ötügen-Söğüt* Yayınlarından *Büyük Türk Klasikleri*`nin 7. cildinden (Esrar Dede Dîvânı`ndan) aldığım (1) numaralı `Gazel`i size seçtim:
Mefûlü Mefâîlün Mefûlü Mefâîlün
(- -.. - - - - -. . - - -)
1. Yapmak da yapılmak da meyhanede kalmıştır
Âsâr-ı imâret hep vîrânede kalmıştır
2. Girdâb-ı şuûr içre ser-geştedir âkiller
Âzâdeliğin zevki dîvânede kalmıştır
3. Sûfî arayıp gezme bîhûde mesâcidde
Feyzin eseri şimdi hum-hânede kalmıştır
4. Ol çeşm hamûş olmuş hem-sâye-i küfr-i zülf
Îsâ bu gece gûyâ büthânede kalmıştır
5. Da`vâsını terk etsin bülbülde fedâ yoktur
Bir nükteciği aşkın pervânede kalmıştır
6. Derd-i dilim arzettim güldü dedi ol kâfir
Nolmuş yine `Esrâra` efsânede kalmıştır
1. Yapmak da meyhanede kalmıştır, yapılmak da;
eski güzel îmâr edilmiş eserler, bugün virâne, harap halde kalmıştır
2. Başları dönüp duran Akıllı zâtlar şuûr girdâbına düşmüşler;
Hürriyet (Her şeyden kayıtsızlığın, âzâdeliğin) zevki ancak dîvânede (delide) kalmıştır...
3. Ey sofu, boş yere mescitde dolanıp durma;
Şimdi, feyîz eseri, ancak, meyhânede kalmıştır (bulunabilir) ...
4. Zülfün(saçın) kara gölgesiyle birlikte o göz susmuş;
İsa Peygamber, sanki, puthanede(Put evinde) kalmıştır...
5. Bülbülde canını göze alacak hâl yoktur, dâvasından vaz geçsin
Aşkın bir zerresi ancak ateşte yanamaya hazır pervânede kalmıştır...
6. Gönlümün derdini söyleyince o kâfir dedi ki:
`Esrâr`a yine ne olmuş? Efsanelere takılıp kalmıştır <(masallar) anlatıyor>...
*Bizden de, mekânı `meyhâneden`, `gönüle` tebdil ile mânada bir Nazîre*
Mefûlü Mefâîlün Mef`ûlü Mefâîlün
Gönlünce gönülleşmek pür ahtere kalmıştır.(ahter:Baht)
Zûhûr-ı işâret hep efsâneye kalmıştır
Gel gör ki esâret mihrâbında gönül ehli
Dîvâne olup çıkmış gülhâneye kalmıştır
Boş yere yazıp çizme meclis-i mehâbette
San`at-ı zihâf şimdi erbâbına kalmıştır.(zihâf:Arûzda bir kaide)
Firdevs mekân olmuş gönlüm erilen vuslatta
Mahbûb ile Îsâ`dan âmâl-i hasâ kalmıştır
Sevdâsını reddetmiş gönlün vefa ahvâli
Pervâne misâlinden hâr âteşe kalmıştır
Gönlün dili ikrâren söyler ama heyhât ki
Hınzırla helâlleşmek Mustâfaya kalmıştır