'Deniz kokuyorsun' diyor kadın
kıyıya vuran dalgaların sesiyle.
şair, Amanos dağlarına bakıyor,
dağların ardındaki denize ve
kalyonların hışırtısına, balıkların
ışığı çekip çeviren rengine ve zamana
bakıyor, batık kadırgaların aydınlık hüznünde
'Ritsos okudum !' diyor şair,
'deniz bulaştı dilime, kumları avuçladım,
suya yazgılı çocuklar kahkahalarla koşuyordu.
uzak iklimlerin rüzgarını duyumsadım.
'Gerçeğine geri dön' diyor kadın,
sesinde kayıp bir kayık yalpalıyor.
'geç kaldın şiire, hayata geç başladın.
bu yüzden bir ihtiyar gibi yazıyorsun
imgeleri, yaşamadığın günleri özleyerek.
'Ritsos okudum !' diyor şair, gülümsüyor,
'tapınaklardan ilahiler yükseldi toprağı
avuç avuç ayartarak, rüzgar denizden koptu da
şapkalara dadandı, havalandı etek uçlarından,
çocuklar annelerinin bacaklarına yapıştı
kıkırdayarak. yaprakların arasından doru bir at geçti gördüm.
Kadın ıssız adalara benzemenin şaşkınlığıyla
susuyor. susmaya tahammül edemeyip
çekiştiriyor sözcükleri. ' hayat seni kandırdıdiyor sonra yaralı bir fok gibi hıçkırarak.
' ellerine şeker yerine şiir tutuşturulmuş
bir çocuksun. vazgeç sözcüklere kalbini eklemekten.
'Ritsos okudum !' diyor şair inatla.
'parmak uçlarımda hala yosun kokusu var.
denize karşı serilmiş çamaşırlara özenip
çırpındı göğsümdeki heyecan. rahimden
boşalan suyla hayatı tekmeledi bebekler.
baba olmanın sevinciyle kıyıya koşup
suya türkü söyledi bir adam.
Gökyüzüne inancını yitirmiş bir martıya
dönüşüyor kadının elleri ve susuyor.
şair konuşuyor hala, tuz kokulu sözcükler
salıyor uzaklara. motor gürültülerinin,
gevrek kahkahaların, imaların, ince hesapların,
ucuz şarkıların, küfürlerin, bedduaların ve
boşluğun ve hiçliğin ortasında kayboluyor sesi…