Seni aşağıladığımı sanma
Bu yalnızca bir öç alma.
Yirmi beş kuruşum olsaydı eğer
Gül kokulu akideler gibi
Mutlu bir çocukluğum
Olacaktı benim de
Yoksulduk
Akideyi bile
Bayramdan bayrama görürdük
Tembihlenirdik önceden
Alamazdık bu yüzden
Bize uzatılan akidelerden
Konuklarımız gelince
Bakkalın vitrininde
Kavanoz, kavanoz dururdular
O güzelim akideler
En az yirmi beş kuruştular.
Siz bilemezsiniz ki
O zamanları
Benim param, ortası delik
Yalnızca iki bucuk kuruştu
Yaşım beş
Bilemedin altıydı daha
Başlamamıştım okula
Okumayı sökmüştüm ama...
Yoksulluk,
Tembellikle, akılsızlıkla bütünleşmiş bir kavram
Yoksulsanız bilirsiniz
Dikkat edin görürsünüz
Yoksul pistir aynı zamanda
Yırtık söküktür üstü başı da
Ne söküğünü dikmeye
Ne de temizliğe isteği vardır.
Akıl da yoktur yoksulda
Zamanıysa çoktur inadına
Ter emektir.
Yırtık cebimden düşmesin diye
Avucumda saklardım
Terletmiş bu yüzden elimi delikli metelik
Uzattım bakkal amcaya
Baktı delik kırk paraya
İtti elimi -bir çeyrek- dedi...
Ben hiç doyasıya
Akide yemedim biliyor musun?
Akide yirmi beş kuruştu
Yirmi beş kuruşsa çoktu
Ağlamıştım
Ağlıyordum hep zaten
iç çeke, çeke
Gözüm yaşlandıkça
Hep akardı
Anlayamazdım
Mendilim yoktu.
İçin, için çektikçe burnumu
Kolumun yeniyle silerdim gözlerimi
Benim akidelerim yoktu
Ama yirmi beş kuruş çoktu
Seni ne zaman öpsem
Çocukluğumdaki o dayanılmaz
Arzu uyanır hep içimde
Sana yirmi beşliğim demem
İçimi sızlatan özlemimden
Kızacak ne var bunda
Erişilmezliğini anlatmak istemiştim sadece
Seni aşağıladığımı da nerden çıkardın
Geçmişten öç alıyorum belki de
Hep dilimin ucundaydı
Sen beklerdin de
Dönmezdi dilim
Söyleyemezdim sevdiğimi
— Seni seviyorum, dediğime say şimdi
Yirmi beşliğim benim
Dilin
Ne zaman değse dilime
Gül kokulu akideler gelir
Gözüm önüne