Gecenin bozkırlarını yarıyor ellerim&
Ve ben upuzun bir intiharı arıyorum,
İstanbul'un bedensiz sahiciliğinde&
-
Üzerime dökülen gök fark etmez beni,
Cildimin ıslak sardunya kokuları etrafta,
İstanbul'un göbek taşı üzerinde nefeslerim,
Sahafların;
Bininci rafının,
Bininci penceresinde,
Eskicinin oğulları ve kötü leydi Macbeth arasında ikamet eder,
O yorgun kaldırımlara söven gelip geçici izleri izleri&m.
Sabah yedide avlamaya başlarım güvercinleri,
Akşam deniz son kez taç giyerken güneşin dudaklarından,
İnen paslı,mahpus kepenk seslerinin es anlarında
Kaparım kandillerini gözlerimin.
Çok konuşmam,
Bana rastlayan yeni ahbaplar da çok konuşmaz
Lakin anlatır onlar bilmeden,
Kah mai bir çocuk merakla dokunmaya çalışır yüzgeci yetmez
Kah ümitsiz gri bir adam bende bulacağını sanır yitirdiği boynunu
Kah da terk edilmiş kırmızı bir kadın dünü anımsar satırlarıma dokundukça,
Satır aralarıma bakabilse oysa gülümseyecektir Rönesans güneşi misali.
Yorgun kelimelerime yaslanan aciz harflerim bir yana
Leşi yarasalara yedirelecek cümlelerim öte tarafa
Hepinizi son akşam yemeğimmiş gibi sevgi ile kucaklarım
Ya beni yazan o kimsesiz garibe ne demeli?
--
Her yerde aynı
Aynı idam saati
Aynı tozlu yalnızlık,
Ölmeye ne hacet.
--
Nakışı "Gül" bir kitaba aşıktım,
"Kaçalım yine yok yere yakacaklar bizi,
Yahut biz bu sevdanın Anka'sından yanacağız."
dedim;
Gelmedi,
Bir öğle vakti kilise tenhalığı çökerken üzerime,
Alıp götürdüler onu&ayrılık kenarı aykırılık.
Doğru anı kolluyorum,
Peşinden gidebilmek için&için.