Siz çoğul zamanlar var sanıp,
Işıltılı semanın mor etekliğinde,
Yüreğinizi poyraza dönüp,
Hayalet tenlerde elleriniz,
Seçtiniz yaşamak dediğinizi,
Halbuki biz bilirdik,
Gözlerinizdeki kumun acımasız tekilliğini,
Ve inanırdık;
Tüm takipsiz eğreti solukların,
Yüreğimize zerk edilen acı zehirler olduğunu,
Biz bu yüzden istemiştik iste,
Alnı upuzun mavi kadife İstanbul'un,
En yosma kaldırımında,
Dilimizde intihar emaneti kalemimizi taşıyıp,
Laçkalaştırmadan bodoslamasız,
Öyle sakin,usul usul,
Bir akasyanın camlarda sabahlığını giymesi gibi,
Sevgi ile,
Ömür boyu yaşamamaya inanmayı.
Siz hayatta olan vakitlere takılıp,
Ağzınıza geceden sürülen,
Issız liman tadına,
O siyah likörlü bakışların,
Alacalığına kendinizi kaptırır,
Köprü ışıklarında hayallerinizi boyardınız,
Şehri salt kendi yansımanız görür,
Dalgakıranların en ucunda yalınayak yürürken,
Uzaklarda tasavvur ederdiniz kendinizi,
Daha süresi var diye,
Ankaların ölmeyeceğine kanardınız,
Ki anlam veremediniz,
Anbean biz de size kanardık,
Konduramadınız işte,
Geçip giderken önümüzden,
Evet doğruydu tüm yaşayan vakitler sizindi,
Bütün ölü zamanlar da bizimdi oysa,
Sunu&&
Biz sizi bu ölü zamanların son nefesinde sevdik işte.