elleri kumdan kaleler yangını
sularda dağılan halkalar yanığı
telaş ve acının kırpışan yıldızı
ceylanlar hep gözlerindir anne…
soluğumda nabzındı geçtiğim kentler
atan bu yürek şimdi kaç sen eder
sarp dağlarda kor bir koyağa düş kaldım kalalı
sesimdeki buğu kirpiklerinden de heder
bir zühre tut göğsünde dileğine merhem olsun
varsın bir tebessüm döne söne şarkılarına dursun…
dursun anne..dursun…
ben geldim & ağzı kahkahasına küs oğlun…
akasya ve açelyaların ellerine durduğu bir zamandı
bir başka iklime kesilmişti üstüm başım
bendime hep o kızın gülüşü çarpardı
ve çizdiği resimlerde eskiz adım
rüzgar ve dalgalarda dağılan aklım
oysa yağmurları adımlamaktı sevmek
kaçmaktı kuytusuna kırların
koşmaktı yaka paça darmadağın
dökülmekti avuçlarından ayak bileklerine
ve sarılmaktı dalıp giden gözlerine
derken bir akşam kumral sesinde ıssız kahrım
o günden beri
dikiş tutmaz olmuş benim körpe şarkılarım...
sahi anne
her aşk böyle
ben gibi mi ölür
caddelerde…
ormanların ıslığında kaç patika bıraktık
ve titreyen çalı çırpıda tutuşan düşler
haritasız bir gezgindik ömrümüze
bu yüzden adresi hiç olmadı anıların
yitirilen her sözün emanetçisi biz olduk
bir de demir tetik gölge çizen duvarların…
peki anne
her sürgün böyle
biz gibi mi sürülür
ülkelere…
devrik bir nehir sarhoş bir pınar solur sesimde
hicranına süzülen turnalara kanat değildi gençliğim
pencerelerde duran o masum bekleyişini
ıslak ağaç kabuklarına yüzünü çizerek süslemişim
ve kıyılara açılan gemilerin peşine düştüm düşeli
tayfaların da bedduasını almış bir garip ucubeyim…
söyle anne
her oğul böyle
sen gibi mi kanar
gözlerinin içine…
doksandört baharında vurulup düştüm bir sokakta anne
o sokak ki sanki dizlerin haydi şimdi bana bir ninni söyle…