bir akşamda biter sevi sonrası şiir olur
kadavradan ezgiler kalır bize
meyhanelerin hüzün saati bellidir
dağılır efsun içmiş masallar peşime
derken köpek gölgelerine çarpar yüzüm
resmine baksam biliyorum o hep aynı tebessüm...
sokağı ayaz tutan kentlerde üşümek ne
kim çaldıya gitmiş bir kez sazımız
eşkali gökyüzüne sus patikalarda
parçalanmış nasıl olsa ay sızımız
ellerine kavuşur mu bilmem ama
hala bir yerlerde olmalı o incinen şarkımız...
dağlar taşır kaldırımlar siler anıları
düşlerin kadar ağlar baktığın ayna
bir sabah yağmur çarpar pencerene
koştuğun kırlar derilip serpilir gözlerine
kirpiklerinden dökülür o muhteşem gazel
işte o an & bil ki & donmuş dalından bir serçe düşer...
yenik ihtilallerden ne kalır geriye
kıyılarda parçalanmış şişelerden
çarpılıp gidilen kapı eşiklerinden
yatağına küsmüş nehirlerden
sormadığım sorular oysa bunlar
her nasılsa birileri çıkıp elbet anlatırlar...
bir solukta biter sevi sonrası göç olur
soluk eskizler kalır bize
her gün biraz daha çürüyen mazi
serviler boyunca uzanan bulutlar
ve kahraman roman ölüleri
toprak desen mezarından bile şüpheli...
karayel kesmiyor kayalara karanlığını
nereye gitsem tenha çay bardakları
tutanaksız güldüğümüz günden beri
bütün sevinçler hep mi hayallerden içeri
göğsüme vuran bu dalgalar benim değil
ben çoktan batırdım tayfaların gemisini...
ceketimde yüzünün izi karlar yağsa ne fayda
varsın uçurum koyağında yansın yine ateşler
dağlansın avuçlarıma sızan tütün kokusu
ve yeniden saçlarına dokunsun menekşeler
kendisine gurbet olmuş sıladan ne fayda
ne vakit uyansam gülüşün düşüyor alnıma...
işte sevdiğim
bir an'da biter sevi sonrası ayrılık olur
hicrandan hasret kalır bize
meyhanelerin hüzün saati bellidir
vedaların yok işte...