çıkmazlarımı silmiştim duvarımdan
yağmur yağmasa böyle hüzün sayılmazdım
bir merhabanız kadar tenha
ve her seher hep üşümekle kalmıştım
yaylalara yaslandığım yılları saymazsanız
söz aman biz bize kalsın
bütün hikayem şehirli aşklar kadar yalnız...
sancısı sarhoş gözyaşlarıyla çürüdü yüzüm
bulvarlara uzaktım & ki tanırlardı beni
sığınağım yoktu ah şu gökyüzü olmasa
ve bir tarafım mezarlık oysa ben ölmemiştim
size & size dair makamlı şarkılar söyleyecektim
kırmızı şarap ve kanla uyanmama inat
somun tutan o ellerinizden öpecektim...
kapalı perdelerde sanmayın görmedim sizi
çünkü çıplaktım adım meçhul değildi
kar ile boranın olduğu tipilerde & derken
bitmez denilen o yeminler de söndü ellerimde
bana kalan yıldız yürek sessizlik oldu
usturam olsa ilk boğazımı ben keserdim
intihar mı & siz neye sayarsanız sayın işte...
ırmaklarım vardı evvel masaldan önce
ve destan saydığınız sevilerin ezgisi
ben toprağım kadar soluyup solarken
hep bize kaldı şaşkın serçelerin hikayesi
yürüdüğünüz yollarda anılar aynı kalmıyor
ve çalmıyor meyhaneler hep aynı şarkıyı
çok arandım muhbir ve istihbarat adresi...
ağlamadan ve sesim titremeden
dökülmeden o saklı gözlerinizden
kimliksiz geçtiğiniz mintanım ve ceketimden
ve dokunmadan ilahi dualara
ilişmeden yazgısı kara vedalara
deşilmemiş bir rahim hüznüyle kanamadan
dokunmadan kapınıza vuran rüzgara
çalmadan saksınızdan bir çiçek
çiğnenip geçti ben kadar kaç sokak...
sokaklarda kahır ve kahreden cinnet karanlıklar
sokaklar herkes kadar yalnızdırlar...