Önce asker bavuluydu tahtadan küçük
On kuruşluk asker cıgarası ve palaska
Bir de Cüneyt Arkınlı ayna birkaç fanila
Dışından yokluk okunurdu içinden başka
Sonra gurbetçi bavuluydu elinde sımsıkı
Yastık gibi başını koyup yaslandığı
Her istasyonda biraz ağırlaşan
Dünyadan taşıdığı tek varlığı
Ne klasik roman bildi ne yazı
Hep gerisinde durdu yaşamakların
Bir ölüm bekçisiydi tüm zamanlarda
Dağı okuyarak kazanmıştı dağ gibi duruşu
Eli ekmeğe yettiği günden beri
Teriyle suladı toprağın kıracını
Çiçeksiz sevgilerin tutuşan Keremiydi
Sürerdi kanayan yaralarına sabır ilacını
Ölüm bavulunda şimdi babamın
Gül suyuyla yıkanmış bir kefen çıktı
Eskimiş bir menakıb-ı on iki imam
Bir de siyah beyaz resmi yalnızlığın
Dağca yalnızlığı bir bavula doldurup
Koştu sır vermeyen pirlerin izinde
Tahta bavul hala gül kokusu üstünde
Der: her gün Kerbela her ay muharrem