yüzümüze gülsün diye hayat
bu ne şaklabanlık yılışıklık
oysa komedyen de değiliz
komik olamak adına komik duruma düşmüşüz
yine de sırıtmıyor hayat
sıkmış dişlerini
ısıracak gibiyken
biz ha güldü ha gülecek peşinde
yüzümüze gülsün diye hayat
gecemiz gündüzümüz belirsiz bekliyoruz can siper
bekçi miyiz asker miyiz
taşıyoruz yesinler içsinler diye
garson muyuz
uzun bir parkurda koşuyoruz
gülüyor maratoncu acı acı
elinden alacağız diye mesleğini
yoksa maratoncu muyuz
yüzümüze gülsün diye hayat
ille seviyoruz
özlüyoruz
özlem tüttükçe buram buram üzülüyoruz
alışkanlık tutku
vazgeçmek bilmiyoruz
gülmesi gerek diye
yüzümüze gülsün diye hayat
verdiği ömür kredisini
har vurup harman savurduk
yarınların belirsizliğine inanmadık
hırçınlaştık
sanki hayat bize baki sandık
yüzümüze gülsün diye hayat
mutluluk denen kelimeyi icat ettik
sorduk
mutlu musun
kimi evet dedi
kimi hayır dedi
kimi anlamını sordu
mutlu nedir diye
sonra düşündük düşünmemiz gerekenleri
iş işten çoktan geçmişti
ok yaydan çoktan çıkmıştı
yüzümüze gülsün diye hayat
tutunacak birşeyler aradık
boşluğa düşünce ağladık
güya ağlayınca gülmesini sağladık
belki güldü
o gülüşte başka gülüştü
yüzümüze daha fazla gülsün diye hayat
gülen yüzümüzü feda ettik
farkında olmadan sardı duman
gözyaşları ertelenmişlere feda oldu
iliklerimizdeki gerçek insanlık kahroldu
eğildik eğiklerin önünde
diklendik eğilmemişlere