Türkiye nereye gidiyor, gidiş ne zaman başladı, nasıl ve ne süratle
bir gidiş, buna sebep olan unsurlar nedir, nerde duracak? Aslında
bu soruların muhatabı şimdiki zaman değil. Geçmiş zamanlarda
başlamış bir gidiş var; bu gidişe dur demek yerine hızlandırma,
farklı katagorilere sokma, aldatma, hoş görünme gibi şeyler hep
yapıldı, yapılacak. Atatürk daha hayatta iken gizli gizli başlayan art
niyetli olaylar; rahmetli öldükten sonra hız kazandırıldı. Demokrasi
adı altında yapılan dayatmaların ardı arkası kesilmedi. Atatürk ne
zaman demokrasi olsun, çok partili bir sistem olsun dediyse altın-
dan başka şeyler çıktı. İster istemez onun zamanında atılan adımlar
yetersiz kaldı. İkinci Dünya Savaşının çıkması hemen Atatürk'ün ölümü
ardından başlamıştır. Bu savaş bazı mecburi davranışları da beraberinde
getirmiş ve savaşın bitişi ile birlikte, çok partili hayata geçiş olmuştur.
Rahmetli İnönü'nün ikinci Dünya Savaşı esnasındaki tutumu, yönetimi
zamanın şartlarıan göre eleştirlse de; bence elinden geleni ülke lehi-
ne yappmıştır. Bu esnada galip gelen devleler, Türkiye'yi ya arka bah-
çeleri gibi görmüş yada çeşitli tehdit ve dayatmalar ile gizli bir sömürge
olarak kullanmaya başlamışlardır. Bir tarafta sahte komünizm, bir taraf-
ta kaypak liberalizmin kol gezdiği kapitalizm olmak üzere emperyalist
dayatmalara maruz kaldı ülkemiz. Cımhuriyet ideolijisi ve Kurtuluş sava-
şı felsefesi rafa kaldırılıp, savaşa girmemsine rağmen, yenik çıkmış mu-
melesi yapılmıştır. Paylaşımda Rusya bizi Amerika'ya pas etmiş, kendisi
de güya tehdit olarak görünmeye başlamıştı. İki kıskaç arasına sıkışan
ülke yönetimi, alt yapısı olmayan demokrasiye apar topar geçişe zorlan-
mıştır. Oysa demokrasi sadece iç çatışmalar, sivil diktatörlükler, dini
yapıya dayalı devlet özlemi içinde olanların kol gezdiği bir sistemden
başka bir şey değildi. Yönetimi ele geçiren Menderes, ne Cumhuriyet
ne insan hakları, ne hoşgörü hiç birini önemsemiyordu. Sanki Anayasa
ile sınırlı bir kanun devletinde seçilmemiş, onu baştan aşağı değiştirm-
eye gemiş bir görüntü çiziyordu. İster istemez ihtilal oldu. Yani ihtilalin
şatlarının oluşması da; ona müdahele de adeta kurgusaldı.
Her yönetime gelenin noksanları düzenlemek yerine, baştan aşağı yıkıp
yeniden kurmaya çalıştığı bir anlayış ile yıllar ve fırsatlar heba edildi.
Bir taraftan Marksist Leninist ideoloji. bie taraftan Şeriat özlemi sözde
bir demokrasi olan memleketin başına belalar, ayaklarına prangalar,
geleceğine ipotekler koymuştu. Türkiye nereye gidiyor, derken nereden
geldiğine bakmazsanız nereye gittiğini göremezsiniz. Geldiği şartları ve
toplum yapısını anlatmaya gerek yok; çünkü bunu herkes biliyor. Günü-
müzde nereye gidiyor derseniz, defalarca kurgusal gitti, geldi yani götü-
rüldü, getirildi. Başkalarının menfaatleri olunca gitti, başkalarının men-
faatleri olunca geldi.
Şimdi rejim yıkılacak, yerine başka reğim mi kurulacak diye bir gidiş korku-
nuz varsa hiç korkmayın. Ortada başkalarının menfaati varsa her zaman ol-
duğu gibi gerekirse sembolik olan rejimi de yıkarlar. Ne şimdiki hükümet
ne onların niyetlerinin kötülüğü geçerli değildir. Onları oraya getirenlerin
istekleri neyi gerektiriyorsa o olacaktır. Türkiye'nin eğer şeriat düzeni ile yö-
netilmesi işlerine geliyorsa bunu bir şekilde yaparlar. Şimdiye kadar rejim
neden sembolik olsa bile demokrasi ve cumhuriyet olarak kaldı biliyor musu-
nuz; çünkü totaliter yada diktatör rejimlerin bir çoğunda sorun yaşadı emper-
yalistler. Türkiye gibi stratejik önemi büyük bir ülke bir dikatatörün elinde olur
ise ne terör olurdu, ne bu kadar kolay şeyler yaptırılabilirdi. Değişik kişileri
koltuğa oturtarak, işine gelmeyeni yollamak varken, tek kişi ile niye uğraşsın.
Hem onlar biliyor ki Türk milleti ne zaman diktatör elinde olmuşsa o zaman
Dünyaya meydan okumuştur. Bizi Araplar gibi başımıza bir kral koyup sonra
yolamayacaklarını iyi biliyorlar.
Ekonomik olarak zayıflatılan ve el açmak zorunda bırakılan ülkelerde demokrasi
olunca biri gider biri gelir, her gelen gideni aratır, sorumluluk paylaşım esasına
göre dağılır. Sorumlunun mutlaka ya savunacak bir şeyleri vardır yada gerek bile
duymaz. Yani siz demokrasi var sanarsınız altında bazı ülkelerde geçerli dikta-
törü mumla ararsınız. Siz özgür düşüncem ve özgürlüğüm var sanarsınız, yok-
sulluk çeker elinizden alır. Siz bunlara baş kaldırırsınız onların ekmeğine yağ
süresiniz; istediklerini yaparsınız.
Türkiye nereye gidiyor.
Bir yerlere gidip gidip geliyor.
Gidip geldiği yerleri kendi tayin etmiyor.
Tayin eder gibi gözüküyor.
Önünü göremeyen bir kör gibi...
Kimi zaman eline baston veriliyor.
Kimi zaman giderken çelme takılıyor.
Karşıdan karşıya geçerken; hızla gelen araç çarpıyor.
Hastaneye kaldırılıyor.
Bir şekilde taburcu ediliyor.
Türkiye nereye gidiyor.
Uçurumun kenarına.
Arkasından itenler var.
Uçurumdan düşüyor; ceketi paraşüt oluyor.
Yere düşünce ölmüyor: ama yara bere içinde.
Tedavi ediliyor, masraflar deftere yazılıyor.
Deftere yazılan masraflar kabarıyor.
Vergilerle ödeniyor.
Alın teri ile ödeniyor.
Türkiye nereye gidiyor.
Masada belirlenmiş, belirsizliğe.
Çaresizliğe...
Döndükçe taviz vermeye...
Taviz verdikçe kutuplaşmaya.
Kutuplaştıkça çözülmeye.
Çözüldükçe kukla olmaya.
Kukla oldukça oynatılmaya.
Oynatıldıkça oyalanmaya...
Oyalandıkça, avlanmaya....