sana güneşin doğuşunu getirdim
masmavi göküyüzünden
seher vakti serhatta usul usul
her doğuşu içli bir özlem
hasret
bir de hüzün
bir de batışı var ki
kızıl mı kızıl
dalıp gidişim
akan gözyaşlarım
iç çekişim
hesaplarım hediyem olsun
bu hesabım tutmazsa
yadigarım olsun sana
gün olur uzatırsın ellerini
dokunursun
korkmadan
yılmadan
gözlerin boşluğa bir şeyler söyler
söylediklerin türkü olur destan olur
beni yazarsın belki
belki de silersin
doğuşunu getirdim sana sevdanın
ısınacaksın
susayacaksın
içtikce içeceksin
bir daha bir daha
hissetmek adına
inadına
yanmak pahasına
ateşlere düşercesine
küsercesine
ekinler getirdim sana
tarlasız
tohumsuz
çimlenmemiş
olmayan başaklarını dolu vurmuş
harmansız
değirmensiz
unsuz
fakirin ekmeği katıksız olur da
ekmeği de olmaz dercesine
emekler getirdim sana
bir bebek gibi
belirsizliğe emekleyen
alın terini silmez o mendil
gözlerini bağlamış emeğin
görmüyor
duymuyor
nankörlüğe pirim veriyor
anlam bu kadar mı karmaşık
alçalan bir uçak değil insandır