Nasıl adam oluruz, derken kriterleri nedir adam olmanın? Mecazi
anlamda adam olmanın altında yatan o kadar çok şey var ki say say
bitmez. Ben burada önemli olanları yazmaya çalışacağım. Bireysel
adamlık, toplumsal adamlık, devletsel adamlık ve dolyısı ile evrensel
adamlıktan söz etmeye çalışacağım. Tabii bunlar bir birini tetikleyen
unsurlar olduğu için bir birinden bağımsız düşünülemez.
Sessiz kalmayı adam olmak olarak nitelediğiniz takdirde, onu kuşatan toplum onun adamlığını onaylasa dahi, haklarını elinden alıp adam olmasını
engellemesi söz konusudur.Bu da içe karşı kötü dışa karşı iyi adlan-
dırması vardır. Bu adlandırma geçici bir süredir, sonuçta haklarını kay-
beden kişi her iki tarafta adam olamadı diye nitelenir. Birey hakları için mücadele verdiği andan itibaren onun iyi biri olmadığını düşünenler ço-
ğalsa dahi zaman içinde bu çoğunluk yerini azınlığa bırakır. Ahlak, dü-
rüstlük, çalışmak, iyilik etmek, insan haklarına saygılı olmak istenir ise
de bu özellikleriniz suistimal edilir. Bu isteklerin hiç affı yoktur. Nerde
ne şartlarda nasıl durumda olduğunuza ve sizi etkileyen unsurlara ba-
kılmadan bunları binlerce kez doğru yapsanız mecburiyetten bir kaç
kere yanılsanız hepis silinir gider. Öyleyse bireysel olarak kimin ne
kadar adam olduğunu belirlemek, toplum baskısı yüzünde oldukça
zordur. Bir şeyleri iyi düşünmeyip, iyi niyetli olup aç ve sefil olursanız,
siz adam olamadığınız gibi zavallı, acınacak duruma düşümüş biri-
siniz. Engellere karşı mücadele edip savaşırsanız, kırar dökersiniz
ister istemez; bu defa da art niyetli olarak görülüsrünüz. Hoşgörü
sınırlarınızı zorladıkça, adam yerine konmazsınız. Adam yerine koyul-
mayan bir kişinin silindiği bir toplumda yaşıyoruz. Şöhret olmuş bir
kişinin daha önceki hayatını yok sayarak, adeta geçmişinden öç
alır gibi yaşaması, zengin olmuş bir fakirin, varlıklı olduğu andan iti-
baren kişilik değişikliğine uğramış gibi bir durumda olması, baskı
altında yaşayan bir kişin özgürlükle tanışınca bunu hor kullanması vs vs
kinin farklı yada pozitif bir duruma geldiğinde ne denli negatif davran-
dığını görünce bireysel adam olmanın ne kadar çelikşili bir kavram
olduğu yada adamlığın tanımının ne kadar zor olduğu anlaşılacaktır.
Toplumsal adam olmak, toplum içerinde yaşayan bireylerin hakla-
rına saygılı olarak yaşamsından başlar. 'Mahalle baskısı' adı altında
zikredilen düşünce toplumun ürettiği ve kalıplaşmış şeyleri bireyler
üzerinde baskı aracı olarak kullanmasıdır. Oysa özgür düşünce ve
davranış konusunda sert tutumlu toplumlar asla kalkınamamıştır. Bu-
nun adı da toplumsal adam olamamaktır. Eğitimin çok önemli olduğu
toplum, özgür düşünceden korkmaz. Eğitimli bireyler, toplumun yapı-
sına aykırı davranışlarda bulunsa dahi bunun etkisi pozitiftir. Eğitimsiz
bireyin ise toplum siteklerine uyması negatif etki yaratacaktır. İşi gücü
olmayan, eğitimsiz insanlardan teşekkül eden bir toplum içinde yaşı-
yor ve önemli özelliklere sahipseniz ya silinirsiniz yada bir yere gelmek
için kişilik kalitenizden taviz verip boğuşmak zorundasınız. Toplumsal
bakış altında ezilmekten korakarak, toplum değiştirmek ise yeni bir
topluma alışmak daha da zordur. Toplumsal adamlık, bireysel adam-
lıkların teşekkülü olduğunu söyleme zorundayız. Başka başka kültürler-
den gelip bir arada yaşamak zorunda olan insanların ya çatışma yada
iletişim kpouluğu yaşaması doğaldır. Ülkemizde şehirleşmenin çok yo-
ğun olduğu yerlerde, onlarca kültürün bir anda bir araya gelmesi buna
açık örnektir. Düşünün ki, Anadolu da 30 adet orta nüfuslu şehrin nüfu-
sunu tek başına barındıran bir şehir olan İstanbul'un tamamı göç eden
insanlardan oluşmuştur. Bu şartlarda toplumsal adamlığın oluşması için
pek bir şey ortada yok iken, adam olunmamsı için her şey müsaittir.
Kısa sürede, çarpık, plansız, eğitimisz, yoksul kitlelrin bir araya gelmesi
neticesinde nasıl bir toplumsal adamlık oluşacağını anlamak çok kolay.
Aleviler ve sünnilerin bir birine bakışı ya farklı semtlerde yaşamsı yada
ayn semtte yaşıyorlarsa bir birinden uzak durması. Zengin semtlerinin
oluşması, zengin ile fakirin diyaloğunun kopuk olması, bu kopuk diyalog
sayesinde toplumda gide gide fakir daha fakir zengin daha zengin olması
gibi. Oysa şehirleşme kitleleri ortak kültür etrafında birleştirmesi gereken
bir toplumsal modernleşmedir. Şehirleşmenin yok ettiği o kadar çok top-
lumsal denge var ki; insanın dönüp şehirleşmenin yanlış bir şey olduğunu
söyleyesi geliyor. Bu da devlete yansımaktadır. Devletsel olarak istikrarlı
olmak bireysel ve toplumsal denegelere bağlıdır.
Devlet belli sınırlar içinde belli kanunlar ve kurallar ile kitleleri yönetmek
ise; devletsel adamlık bu yönetimin dengeli olmasından geçer. Devlet
yönetimdeki insanlar da birer birey ve bir toplumda yaşamaktadır. Birey
ve toplumda sorunlar devlet yönetimine sirayet eder demek doğru ola-
caktır. Sistemin nasıl olduğuna bakılır ise de, sistemin yeterli disiplin,
plan, özveri ile çalışmamsı devletten şikayetleri arttıracaktır. Devlet yö-
netimi dışardan etkilenir. Dışardan etkilenen yönetimler halk ile aynı yö-
rüngede olması mümkün değilidir. Her şey yolundaymış gibi göstererek
devlet yönetmek son yıllarda oldukça moda. Küresel dengelere uyum
içinde olmaya çalışma, psikolojik siyasal dengeyi korumaya çalışma,
bu psikolojik dengeyi evrenselmiş gibi gösterme, evrensel sorunlara
sığınarak yanlışları savunmak yine başka bir moda. Devletler mantık
ile yönetilmiyor. Mantığa yaklaştıkça çatışmalar artmakatadır. Manü-
plasyon ile yapılan işlerin ardında başka yöne kanalize etmek vardır.
Yani Evrenin hiç bir yerinde günümüzde devletsel adamlık oluşamadı.,
Eski tarihlerde ki keskin Mutlak Monarşi'leri bazen mumla arar olduk.
Başka bir ülkenin menfaatlerini korumak için kendi vatandaşına her
türlü baskıyı ve yanlışı reva gören devletler... Bunu anlayıp kendi içinde
yaşadığı devlete karşı düşman olan vatandaşlar...
Evrensel adamlık, kirli menfaat ve çıkar ilişkileri ile tartışmasız olarak
bitmiştir. Güya 'insan hakları evrensel beyannamesi', güya 'evrensel
hukuk' vs bunlar işine gelince kullanılan, gelmeyince el tersi itilen işe
yaramaz şeyler olur çıkar. Evrensellik anlaşıldıkça yanlışları da artmıştır.