Çok eşliliğin ardındaki gerçekleri görmezden gelerek yıllarca
yapılan yanlışları anlamak için; sosyolojik yapıyı ve gerçek ha-
yatı yüzleşerek yaşamak gerekir. Bizim toplum yapımız, bireye
bakış, kadın, erkek statüleri bunun sebep ve sonuçlarını anlamak
için yeterlidir. Öncelikle tarihi geçmişe bakmak gerekir. Çok eşli
bir toplumun devamı olduğumuz ortada. Ekonomik imkanları iler-
lememiş olan, tam tersine bu imkanlar gide gide içinden çıkılmaz
bir şekilde denge bozuklupuna uğrayan toplumuz. Oysa tek eşli
toplumların refah düzeyi oldukça yüksektir. Refah düzeyinin yüksek
oluşu bireyler arasında eşitliği sağlayacağı için, eşit davranmaya
da mecbur kılacaktır. Kalkınmış ülkelerden aldığımız kanunlar ile
onların yaşam tarzını benimserken hiç bir şeyimizin onlara benze-
mediğini bile bile tek eşlilik konusunda onlar gibi olmak için uğraş-
mak, onlar gibi yaşamak, onların sahip olduğu hakları savunmak
şimdiye kadar yarar değil zarar getirmiştir.
Kişi tek eşil olacağım diye yapmadığı yanlış kalmıyor. Özellikle var-
lıklı erkeği tek eşililiğe zorladıkça erkek bunu gizli ilişikilere ve yan-
lış tercihlere atıf yaparak yaşamaktadır. Kendine ait olmayan kadın-
lara harcadığı maddi imkanlar, onlarla yaşadığı gizli şeyler erkeğin
manevi yapısını bozduğu gibi, adeta gayri meşru ilişkiye zorlanmış
durumda hissediyor kendini. Bu tür yaşantının normal olduğunu; an-
cak meşru çok eşliliğin anormal olduğunu savunmak, tam bir anor-
malliktir. Kadınların aileden yoksul olduğu, hak paylaşımında erkek-
lerin bütün hakları aldığı bir toplumda, bekar ve evlenme sorunu olan
kadın ister istemez ayakta kalmak için yanlış ilişkiler içinde olmaktadır.
Kadın erkeğini başka bir kadınla paylaşmamaya şartlandırılmış; ama
bunun alt yapısı hazırlanmamıştır. Aile kızını evlendirirken tek eşli evlen-
diriyorsa da bu kağıt üzerindedir. Erkek kağıt üzerinde evlenirken ger-
çekte başka eş vasıflı ilişikler ya vardır yada kısa süre içerisinde bu ger-
çekleşmektedir. Bunu fark eden kadın ayrılma kararı alınca hukuki ve
insanı çarpıklıklar ile karşımıza çıkıyor. Güya hakkını alıyor; ama ya mağ-
dur oluyor yada mağdur ediyor. Bazen de kabul ederek geçimsiz, kavga
rekabet ve huzursuzlukların sebebi oluyor. Bu kavga ve kargaşa ailenin
iç yapısına sirayet etmekte, bozuk bir aile yapsının orataya çıkmasına
sebep olmaktadır. Adeleti olacağım yola çıkılıp bin türlü adaletsizliğe
sebebiyet veren bu aldatmaca ile toplumu oluşturan aile yapılarını boz-
ması geri kalmışlığı, bilinçli bireyler yetiştirmeyi, uluslararası arenada
sözü geçen ülke olmayı engellemektedir.
Türkiye dışındaki müslüman ülkeler bakarsanız, bu konunun ne kadar
toplum yapısına uygun olduğunu göreceksiniz. Türkiye bir çok önemli
şeylerde olduğu gibi bu konuda da çarpaşık bir yapıya sahiptir. Güya
tek eşliliği savunan kadın, bunu kabul etmeyince dışarda gayri meşru
çok eşli olmak zorunda kalıyor; çünkü geçici ilişkiler yaşıyor ve bunu
da saklıyor. Aynı anda çok eşililik ile başka başka zamanlarda çok
eşliliğin ne farkı var ki. Yani kağıt üzerinde tek eşiliği savunan kadın,
gayri meşru ve tehlikeli çok eşli olmak zorunda kalıyor. Çok eşli ol-
mayı alçalma olarak görüp gurur meselesi yapan kadın yukarıda söy-
lediğim şeyleri yaşayınca bunu gurur meselesi yapmaz. Çünkü bunlar
gizli o açık, aradaki fark bu. Oysa günah cihetinden bakarsanız asıl
günah tek eşli olmak istiyorum diye yuvasını bozup ne olduğu belirsiz
insanlarla ilişkiler kurmaktır. Gurur meselesi yapınca; sanki peygam-
ber eşleri aynı anda çok eşli değildi, sanki kral kızları bir başka kral'a
verilince çok eşli değildi. O kadar imkanları olan soylu ailelerden sıra-
dan bir kişinin ne üstünlüğü olabilir.
Burada çok eşliliği savunmak yerine yoksul toplumların paylaşım esası
ilkesine ve gerçeklere göre davranarak kalkınmasını yazmak istedim.
Maddi imkansızlıklar yüzünden evlenemeyen yada boşanan 5 milyon
üzerinde insan vardır. Bir evi geçindirecek imkanı olmayan erkeği
varlıklı kadın kabul etmiyor. Etse dahi toplumsal bakış yüzünden geçim
genellikle olmuyor. Geçinende erkek olmaktan çıkıp başka bir yapıya
bürünüyor. Varlıklı erkeğin ise başka kadınlar alması engellenince orta-
ya korkunç toplumsal trajedi çıkıyor. Baskılar yüzünden Psikolojisi bo-
zulmuş, kadınlığını yitirmekle yüz yüze kalmış milyonlarca kadın...
Bu kadınlar yaşadıkları sorunlar yüzünden toplumdan izole olmuş,
bir arada yaşama kabliyetini yitirmiş, önüne gelenden öç almaya meyilli,
kişilik yapıları ağır hasarlar almıştır.
Sonuç olarak, bu tür dengelerin korunmaya çalışıldığı ağırlıklı toplum
kesiminde nüfus hızla azalıyor, doğan çocukların geleceği belirsiz ve
paylaşım olmayan bir toplum olmaya zorlanmaktayız. Avrupa toplum-
ları her ne kadar varlıklı olsalar dahi, onların yaşam tarzı ve azalan nüfus
yapılarını örten başka özellikleri vardır ki onlar da son zamanlarda bu
konu ile ciddi şekilde uğraşmaya başladılar. Erkek doğasında olan çok
çok eşliliği savunan ve uygulansın diyen bir çok unsur vardır. Poligami
denen çok eşlilik kuranı kerimde yazıldığı gibidir. Allah yarattığı insanın
çok iyi bilir ve ona göre de reçetesiniz yazar. Kadın doğası gereği bu
durumu dışlayacak hukuki alt yapı bulunca olmazsa olmazı haline getirse
bile yaratılış özelliklerini insan beyninin ve isteğinin dışlaması mümkün
olamamıştır; ne devrimler yapılırsa yapılsın. Biz kendi ellerimizle saplandı-
ğımız yalanlara yanlışlara bu konuda da dört elle sarılarak kendi bindi-
ğimiz dalları birer birer kesmeye devam etmekteyiz. Akrabalık ilişki-
lerinin önemli olduğu bir toplumda kağıt üstündeki tek eşliliği savu-
narak yada uygulamaya çalışarak yok ettiğimiz de ortada. Kavgaların
çoğu başka kadın kavgası olduğu gibi, kadınlar kıskançlık adı altında
erkeğe karşı patlamaya hazır bomba haline gelmişlerdir. İnanç bitmiş,
güven denilen hiç bir şey kalmamıştır. Bunun ismi de malesef modern
ve sözüm ona eşitliğe dayalı ailedir.