Çocukluğumun unutulmaz anıları
Babam köye götürürdü bayramları
Yolculukları anlatamam
Bugün andıkça anlayamam
Daha küçücüktüm
Yedi, sekiz, yaşları
Ramazan bayramı
Geliyordu kış ayları
Geceleri sahura kalkardık
Davulcuyla bizde tepsi çalardık
Dışarıda bembeyaz karlar
İnsanın içini titreten ayaz var
Annem sahur için hamur karmış
Börekler, katmerler*, lokullar* yapmış
Tarhana çorbası, çay, bir sürü yiyecek
Güle oynaya yenilecek içilecek
Sonra bayram yaklaşıyordu
Babam 'köye babama gideceğim
Benimle kim gelecek”
Hemen atılıyorum 'ben geleceğim”
Sonra halamın oğlu Selim
Diyordu 'bende geleceğim”
Benden üç yaş büyüktü Selim
Halam öldüğünde bizim eve gelmişti
Önce okula yazılmış, sonra terk etmişti
Babam onu terzi çıraklığına vermişti.
Arife günü Isparta'nın küçücük otogarından
Büyük Findos* arabalarına binerdik
Akşam namazından sonra yola çıkardık
Bizim köyümüzün* arabası yoktu
Aslında çok zor ve meşakkatli bir yolculuktu
Ama baba ocağına bayramda gitmek
Babam için bir görev, bizim için maceraydı
Yine Findos arabasına binmiştik
Oturacak yer yoktu, diz çöktük
Arabamız minibüsten biraz büyük
Otobüsten biraz küçük
Sigara dumanları içinde
Havasızlık ve ter kokularıyla
Dışarıda ise müthiş bir ayaz vardı
Yolculuktan hiç haz duyulmazdı
Teklemelerle arabamız yürüyordu
Etrafta ayazın sesi ıslık çalıyordu
Büyük Findos'a yatsı ezanı okunurken vardık
Arabadan eşyalarımızı aldık
Uzun bir yolumuz vardı, eşyaları sırtladık
Karanlıkta ilerleyerek yokuşa tırmandık
Köyümüzle Büyük Findos arası iki buçuk saat
Yürüyerek, dağ, dere, tepe aşarak
Tam tepeye vardığımızda yağmur başladı
Hafiften yağarken kara dönüştü
Sulu kar, hem de nasıl yağıyordu.
Lapalarla kar yağsa insan zevk alacak
Ama sulu kar, fırtına, karanlık
Alabildiğine bizi sarmıştı
Ben küçücüğüm, yedi sekiz yaşında
Derenin içinden geçerken
Dizlerime kadar sulara basıyordum
Ayakkabılarımın içine su girmiş
Paçalarımın tamamı suyun içindeydi
Çoban köpekleri uzaklardan havlıyorlardı
Gecenin karanlığı ise zifiri karanlıktı
Göz gözü hiç görmüyordu
Babamın arkasından siluetine bakarak ilerliyorduk
Selim arkadan geliyor, ben ortadaydım
Zira ben küçüktüm, çocuktum, korkuyordum.
Babam, ben, Selim, ıslıklar çalarak yürüyorduk
Islık çalışımız hep korkularımızdandı
Birkaç defa taşlara basmış düşmüştüm
Başıma geçirdiğim örme takke sırılsıklam
Üstüm başım her yerim sırılsıklamdı
Erkekliğe leke sürdürmeden
Şikâyet etmeden yürüyordum
Ama düştükçe dizlerim yaralanmış
Acılar içinde kıvranıyordum
Biliyordum ki, şikâyet edersem
Babam bir daha getirmezdi köye
Köpek sesleri artmış,
İlerilerden is kokuları geliyordu
Artık köye yaklaştığımızı anladım
Bir süre sonra köy sokaklarında ilerliyorduk
Ve nihayet dedemin evine geldik
Artık gece yarısı idi
Dedemin evinde amcam ve eniştem vardı
Eniştem, Selim'in babası
Yani ölen halamın kocası
Bizim geleceğimizi bildiklerinden
Çalıları hazırlamışlar
Biz gelince odanın ocağında
Çalılar tutuşturuldu
Ortalığı birden alevler kapladı
Ortalık aydınlandı
Sıcaklık bizi ısıtmaya başladı
Üstümüzdeki elbiselerle ısınıyorduk
Ceketlerimizi, paltolarımızı çıkardık
Ama içimize kadar ıslanmıştık
Dedemin meşhur yemeği tavada pişmeye başladı
Tereyağı* içinde et kızartması
Dedemin ikinci eşi vardı Iraz nene
Kulakları biraz sağırdı
Bağırarak konuşurdu sürekli
O gün geç vakte kadar ocak başında sohbet edildi
Dedemin anlatmaktan en çok hoşlandığı
İstiklal savaşında başlarında geçenlerdi
Her zaman şöyle derdi… Ah kuvvacılar
Beni asacaklardı Konya'da
Allah razı olsun Sabis Ali İhsan paşadan*
Benim asılmama iki kişi kalmıştı
İki kişiden sonra bende asılacaktım
Dedemin sesleri hafifledikçe ağırlık basardı
Ateş karşısında hem ısınır hem uyur kalırdık
Ertesi gün kalktığımızda dışarı bakardık
Her yer bembeyaz kar
Karşı tepedeki korulukta çamlar var
Kar yağışı durmuş, birikmiş sabaha kadar
Güneş doğmuş, kuru bir ayaz var
Bayram namazı, bayramlaşma yemeği
Bayramlaşma yemeği köy odasında yenirdi
Her aile bir şeyler pişirir oraya gönderirdi
Orada erkekler bayramlaşırlar
Sonra evlere ziyaret başlardı
Genelde bayramlarda baba ocağına giderdik
Giderken, zorlu, meşakkatli yolculuk ederdik
Isparta'ya dönerken ise gündüz yolculuğu olurdu
Ya aynı yoldan döner, ya da Sav'dan* gelirdik
Her yaşta o günleri hatırlarım
Baba ocağına gidişlerimizi
Bazen hayretle anıları anarım
Babamın bizi nasıl götürdüğüne şaşarım
Küçücük çocuklar böyle bir yolculuğu nasıl yapar?
Hadi biz istedik, babamız demez, ne işiniz var?
Şimdi düşünüyorum…
En zor anılarım…
Unutulmazlar anıyorum.
İyi ki, yaşamışım diyorum.
Ama ben asla çocuklarıma
Böyle bir yolculuğu yaptırmazdım diyorum