Hastane odaları sarıyor bedenimi
Genzimi yakıyor bu keskin koku
Üzerime sinen bir eczanın ağırlığı
Omuzlarıma yüklenen bu, bu, bu, nedir bu?
Bu keskin koku bana kolera günlerini hatırlatıyor
Biraz sıtma, biraz tifüs, bir parça da verem belki
Ve sair ve sair, bataklık sinekleri
Ne varsa eczayı üzerime taşıyan
İçime sinen bu koku bana
Ölümü hatırlatıyor
Etajerin üzerinde duran bir sürahi ve bir bardak su
Ve tüketilmeyi bekleyen rengârenk şekerlemeler
Renkli bir hayatın renksiz sayfaları gibi
Beyaz duvarlarla çevrili beyaz önlükler
Sızar durur ayak parmaklarıma kadar
Şeker ve tuzdan ibaret bildiğim saydam sıvı
Koku, içime işlemiş, kurtuluş reçetem…
Buzlu camların ardında
Prematüre bir bebek
Cılız ve mutlak,
Onun çırpınışında tanımlıyorum hayatı
Ve tahliyemi bekliyorum,
İhtimal,
İncir ağacına asılacak
Genzimi yakıyor bu keskin koku
Üzerime siniyor havadaki ecza
Bu yüzler bana kolera günlerini hatırlatıyor
Halbuki daha yeni, yeni aşık olduğum kız
Biraz sıtma, biraz tüfüs, bir parça da aşk yarası
Tutup sürüklüyor beni peşinden koşturarak
Kulaklarımı tırmalıyor iğnedeki sarı su
Tuhaf bir tadı var bu duvarların, izah bile edemem
Bataklık sineği ya da suya hasret bir yaz
Oysa şimdi benim bütün derdim
Kolera, tifüs ve sıtma,
Belki bir parça da aşk…