Ey sevdalar şehri İstanbul!
Ben sana Istanbul'sun diye gelmiştim.
Meğer yanlış tanımış,
Boş yere sevmişim seni.
Çünkü kısa bir zaman içinde
Tükettin, yok ettin beni.
Bu yüzden kırgının sana İstanbul.
Seni okudum:
Sana olan aşklarını,hayranlıklarını
Orhan Veli'nin,
Yahya Kemal'in,
Necip Fazıl'ın ve
Daha nice sana sevdalı üstadın mısralarında...
Seni dinledim:
Münir Nurettin'in,
Ayhan Özışık' ın,
Erol Sayan'ın ve
Daha nice ustanın bestelerinde...
Seni gezdim:
Adım- adım
Romanlarda hikayelerde.
Seni seyrettim:
Siyah beyaz sinema filmlerinde,
Fatih'in seni fethinde,
Mimar Sinan'ın eserlerinde,
Daha nice tarih kokan harikalarında...
Tarifsiz bir aşkla sevdim seni,
Sevdirdin bana kendini.
Ne zaman göz göze geldik
Aklımı başımdan aldın, büyüledin beni.
Zaman yürüdü,
Tanışmamız, sevişmemiz dörtnala koştu.
Kalamış,Florya, Bebek,çamlıca,
Boğaziçi, Emirgan ve
Dünyalar güzeli kızlarınla tanıştırdın.
Mutluluğum yıldızlara erişti,
Umutlarımın cemresi toprağa düştü,
Hayallerim filiz verdi...
Dedim ya!
Seni bir başka sevdim,
Bir başka bağlandım sana.
Sonra:
Esrarlı gecelerinde
Dönülmez yolunun yolcusu ettin beni.
Bir tutku oldu sıyrılamadım
Şarap renkli gecelerinden.
Kaybolup gittim sarhoş bakışlarında.
Denizlerinde değil,
Kadehlerinde boğuldum,
Gün -gün, yudum –yudum,
Bir dur diyenin olmadı.
Çile dolu sokaklarında dolaştım,
Katran kokulu kahvelerinde sabahladım,
Vapurlarında çalkalandım...
Her saniye biraz,
Biraz daha sarhoş oldum.
Varımı yoğumu sildin süpürdün,
Şaha kalktı acımazsızlığın, duygusuzluğun;
Dalgalarınla dalga geçtin benimle.
Sonunda;
Uzamış saç- sakal,
Solgun çehre,
Umutsuz gözler,
Titreyen ellerle tanıştı bedenim.
Yaklaştıkça yaklaştı insafsız ölüm
Bir türlü kaçamadım.
İstediğini yine başardın İstanbul,
Tükenmekte olan mavi gözlerinde
Bunu yakaladım.
Bundan böyle:
Ne ben varım,
Ne Sarıyerli vefasız Necmiye,
Ne Kalamış'ta her gece seviştiğim
Esrarlı Kadriye,
Ne de Belgrat Ormanlarında
Saklambaç oynadığım çocuksu Fahriye.
Ne vapur çığlıkların,
Ne kıyıya tutkun dalgaların,
Ne gül kurusu akşamların,
Ne de sarhoş gecelerin...
Bitti artık, bitirdin artık her şeyi,her şeyimi…
Bu yüzden kırgınım,
Kırgınım sana İstanbul.
Artık;
Renk- renk gecelerin
Sevinç çığlıklarına boğulsun.
Ardı ardına kırılsın kadehler,
Rüyalar görsün dostların
Sevgilinin dudaklarında.
İstersen,
Yalnızlıktan yas tut İstanbul!
İstersen,
Sevinçten kahkahalara boğul;
Onca yangının,
İnim- inim inleyenlerin
Yaşlı gözleri önünde.
Beyoğlu ve Tarabya'nda,
Bebek ve Boğaziçi' nde
Bayraklaşsın ölüm tacirliğin.
Bir elinde sen, diğerinde kadeh
Dolaşsın dursun
Nice sana tutkun peşinde,
Sarı renkli, kurbağa sesli ölüm.
İsterse,
Minarelerin acı ile inleyip dursun
İsterse,
Haklı haksız demeden hep seni savunsun
Fark etmez artık, hiç fark etmez.
Çünkü;
Ben güçsüz ve kimsesizler kimsesizi,
Sen ise gönüller sultanı,
Güçlü, koskoca İstanbul'sun.
Vapurların bağırsın yine çılgınlar gibi,
Kamaralar zevkle yudumlasın çayını,
Filikalar soluk renkleriyle gülümsesin Yolcularına.
Neyse boş ver, aldırma benim sözlerime;
Etrafında olup bitenlere seyirci kal
Her defasında.
İnci- inci baksın köprülerin,
Onca karnı aç insanın gözlerine.
Martılarının daha da artsın çığlıkları,
Paylaşamasınlar seni.
Bensiz rahat ol sen İstanbul!
Renk- renk giyin matem günlerinde çekinme.
Ve nihayet mahkumunun son sözleri
Kulak ver,
Dinle,
Dinle ey İstanbul! ! ! ...
'Duman- duman olsun düşüncelerin
Hatırlama hiç bir zaman İstanbul,
İstanbul olduğunu;
Yalnız kal,
Kimse sevmesin artık seni,
İntiharın olsun bedenime son gizlediklerin.
Bile diyemiyorum.
Çünkü;
Suçlu olan benim,
Sana nasıl kızar,
Seni nasıl sevmem derim?
İnan ki!
Her zamankinden de daha çok seviyorum seni.
Çünkü;
Biliyor ve öğünüyorum ki
Sen dünyalar güzeli, eşsiz İstanbul'umsun.