sabahları cehenneme taşırım yolculuğumu
beni bekler ultraviyole ışınları
ve bir cümle radyo dalgaları
önce işemeyi bilen kral çocuklar
ve çeker adamlarının günün çürük yerlerinden gece
siniruçlarıma sürtünen o yeşil heykelciklerin sırrını
birbirine paralel demirler fısıldaşıp durular
küf tutmuş ayakların küf hariç herşey koktuğu yerde
gecelerin bir de dayanılmaz boşlukları vardır
dışarıda ölülerin yapısal akrabalarına tezahürat edilir
koşun ki nasıl bir yağma göreceksiniz hayattan
farelerinizi uyutun gelirken buraya kuyrukluları almıyorlar
burası biraz da salonuna uzayan bir yerdir
çocuklarımıza tarih yazmak yakışırdı o zaman
biz zaten hep "kaç kez yaptık"larla tavan nakışları
domuzlarla bir olup çamurun sırrını arayan insanlar
çok büyük fizolorlar çıkardık diye övünüyorlardı
cüzzamlı yılanlarsa doktorların en büyük korkuları
bana bir isim söyleyin sizinle acımaya başlayalım
o kadar acıyalım ki bizi yürek sansınlar yüreklerinde
böylece sinekler de kendi dallarında olgunlaşır