demir parmaklıklar ardındaki bir mahkum
ne kadar özgürse
işte o kadar özgürüm seni sevince
gözlerin gözlerimin önünde ne vakit beliriverse
hayaline “seni seviyorum! ” diyebilecek kadar özgürüm işte
bir uyku aleminde her şeyin yalan olduğunu bilen
gözlerini açtığında acı gerçeklerle yüzleşen
düşleri kırılmış bir serkeş ne kadar özgürse
işte o kadar özgürüm seni sevince
kırılan camdan bir kalple yaşayan
ve her nefes alışında sol yanı acıyan
acıdıkça ağlayan bir beden
ne kadar özgürse
işte o kadar özgürüm seni sevince
ateşin orta yerinde kalıveren
yüreği bir özlem bekleyişinde yanıveren
kan kırmızı gözlerle ağlayıveren
yaş bir ağaç ne kadar özgürse
işte o kadar özgürüm seni sevince
çölden bir denizde yürüyen
her adımda biraz daha susayan
gördüğü her serabı su sanan, yine de usanmayan
bir adam ne kadar özgürse
işte o kadar özgürüm seni sevince…