sana aşkı sorsam
bir kadının gözlerindeki büyüden bahsedebilir
bir dokunuşun bin ölüme bedel olduğunu söyleyebilir
masallardan, destanlardan örnekler verebilir
insanın insana olan sevdasını anlatabilirsin
ama aşkın zamanı geldiğinde gitmek olduğunu bilemezsin
sana savaşı sorsam
geçmişin yıkıntılarını önüme dökebilir
tarih tarih zaferleri ve bozgunları anlatabilirsin
kimileri kazandı, kimileri kaybetti, diyebilirsin
ama hiçbir savaşın kazanının olmadığı bilemezsin
sana akşam kızıllığını sorsam
bana kan rengi güllerden bahsedebilir
romantizm ve kızlar, diyebilir
kızıl gülücüklerden ve mutluluktan dem vurabilirsin
ama o akşam kızıllığının ardındaki geceyi gördüğünü söyleyemezsin
sana hayatı sorsam
nefes almak, mutlu olmak ve eğlenmek diyebilir
tüm eğlenceler için para kazanmaktan
işadamı olmaktan, siyasete atılmaktan
hatta dünyayı değiştirmekten bahsedebilirsin
sadece bir kez sahip olabileceğin hayatı
doya doya yaşayacağını anlatabilirsin
ama o hayatın yaşamaya yetmeyeceğini
asıl olanın sonsuz hayata hazırlanmak olduğunu söyleyemezsin
sana yalnızlığı sorsam
bir şehrin köşesinde, kimsesiz bir sokakta
ya da bir evin odasında, kuytu bir köşede
bir denizin dalgaları üzerinde ya da
ya da bir mağaranın karanlıklarında
elleri şakaklarında düşünceli bir insan resmi çizebilirsin
ama yalnızlığın bir şehrin ortasında
bir mikrofon karşısında şarkılar söylerken
adın, binlerce insanın dudaklarında yankılanırken
baktığın her yerde ve herkeste kendini görüyorken
ruhun çöllerinde bir başına sürgün yemek
herkesin kalbindeyken, hiç kimseyi kalbine koyamamak olduğunu bilemezsin
sana yoksulluğu sorsam
evine ekmek götüremeyen
borçluları kapıyı kesmiş
yarı aç yarı tok yaşamış
bir sokak kenarında yaşamaya hapsedilmiş
saçı sakalına karışmış bir insanın öyküsünü anlatabilir
ya da yoksulluk, ihtiraslarla yanıp tutuşurken yüreği
arzu ve istekleri hep yarım
gözleri hep başkalarının üzerinde kalmış
tatmin olmayan bir insan gibi yaşamak, diyebilirsin
ama gerçek yoksulluk:
şatolarda yaşayıp, tahtlarda oturuyorken
insanlıktan nasibini alamamaktır, diyemezsin
sana seni sorsam
adını ve soyadını hatta soy ağacını sayabilir
annenin ne kadar iyi bir kadın
babanın ne kadar değerli bir insan olduğunu anlatabilir
hayranı olduğun sanatçıları ve sporcuları
dostlarını, arkadaşlarını, sevdalılarını sayabilir
hobilerinden, fobilerinden, hayallerinden, düşlerinden bahsedebilirsin
ama saydığın her şeyin başkalarına ait olduğunu
senin sadece düşmemek için onlara tutunduğunu
ve aslında kimsenin senin olmadığını anlatamaz
tüm gerçekleri ile ne bana ne de kendine
aslında sadece küçük mutluluklarla zamanı öldüren
küçük bir insan olduğunu itiraf edemezsin
sana seni sorduğumda kendini anlatabilseydin
işte o zaman
asıl savaşın insanın kendi ile yaptığı çatışmalar olduğunu
ölümlü olana duyulan sevginin aşk olamayacağını
akşam olunca güneşin hiç batmadığını, karanlıkta kalanın sen olduğunu
hayatın bir oyun ve eğlenceden ibaret olmadığını
yoksulluğun duygularını kaybetmek olduğunu
ve gerçek yalnızlığın insana verilmiş en büyük hediyelerden olduğunu anlardın…
30.VI.10