Cansever'de Cemile'nin Cemali
Bir Çözümleme Denemesi
dünyamıza giren, bize dünyasını açan, çok seven, çok sevilen ipeğe
Edip Cansever'in bütün şiirlerini ilkinden sonuncuya doğru (yayınlandıkları sıra ile) , hem eksiksiz hem de kesintisiz okuma olanağını sunan, talih değilse neydi? Aralıksız okuma, dünyasının bir panoramasını açarak duyguların(1) , ses, koku ve renklerin betimlenmesinde, eğretilenmesindeki yetisini fark etmeme neden oldu; not alarak okumaya ve ister istemez bu notları gruplamaya da.
Cansever'in renkleri: beril rengi, tirşe, lal, balığın 'deniz içi' rengi, lacivert, acı kar rengi, suyun akışı rengi, elektrik mavisi, pembe;
taşları: safir, akik, yakut, zümrüt, zebercet, ametist, yemen taşı;
ağaçları: meşe, taflan, ılgın, defne, fıstık çamı;
otları: saburluk, çimen;
çiçekleri: karanfil, gül, begonya, sümbül, leylak, gelincik, zakkum;
meyveleri: ağaççileği, kestane, elma;
böcekleri-hayvanları: ateşböceği, hamamböceği, ağustosböceği, geyik, kedi;
kuşları: güvercin, tavuskuşu, iskete, üveyik;
sesleri: sıkıştırılmış bir sandviç sesi, alkol sesleri, pembe ses, yeni fışkırmış bir marulun sesi, iki sesi taşıyan bir ses, yuvarlandıkça büyüyen bir kartopunun yumuşak sesi;
sessizlikleri: yere dökülen bir un sessizliği, göğe bırakılmış bir balon sessizliği;
kokuları: kış kokusu, toprakla güneş karışımı bir koku, ölüm kokusu...
Bunlar o an, okurken yanıbaşımdaki kağıda not edebildiklerim, upuzun bir kumsaldan yalnızca birkaç tanecik... örneğin tatları yok mu Cansever'in?
Şiirlerde benim için yeni olan sözcükler de vardı... kavas: elçiliklerde çalışan, özel giysili koruma görevlisi; lavta: mızrapla çalınan bir çalgı, kullanımdaki ikinci anlamı: doğum hekimlerinin kullandıkları kıskaç biçiminde aygıt; levyatan (leviathan) : Tevrat'ta adı geçen deniz canavarı, kullanımdaki ikinci anlamı: çok iri, örneğin levyatan gemi denebiliyor.
Evet okuyordum ve olgular, nesneler kısacası yaşam önümde bambaşka biçimleri, halleriyle açıldıkça açılıyordu: Güven Turan, Cansever şiirinin açkılarını bulduğumuz bir yazısında: '... Sonradan asıl çizgisi içine kaynaştırdığı, belirgin şekillerine özellikle Yerçekimli Karanfil'de rastladığımız 'insan&nesne' ilişkisi içinde, 'nesnenin bakış açısı'nın egemen olduğu bir şiir dünyasını belirliyor,'(2) saptamasını yaparken Tahsin Yücel de 'Cansever'de çevreyi öznel algılayış var,'(3) demektedir. Şairin, dünyasına-nesnelerine, 'nesnel karşılık'larına (4) yönelik ayrı bir okumayı hak ettiğini düşünüyorum.
Birinci Yeni etkisinin sezildiği ilk dönem şiirleri haşve boğulduğum hissini yaşattıysa da İkinci Yeni'nin öncülüğünü yapan şairlerden(5) sayılmasına neden olan ikinci dönem şiirleri ve şaşırtıcı bir aşkınlıkla ortaya koyduğu Tragedyalar'ıyla bu nahoş durum yerini şiire doygunluğa bırakıverdi.
Ve son şiirleri... ölümünden sonra yayımlanmış son şiirlerini okurken İkaros'un yana yana düşüşünü, suya vararak sönüşünü, huzura erişini düşlemekten kendimi alamayışım... Şair de böyle hatırlanmak istememiş miydi?
Arayan sularda arasın beni
Sularda arasın bundan böyle
Yorgun bir eriyik gibi suların engin kalbinde
(Sevda ile Sevgi, 'Bilmezsin Bu Yolları Sen')
Çözümleyici bir okuma yapmaya zorlayan, ilkin, Cansever'in 'hayatı tersinden okuma', koşutluk, bakışıklılık, yansıtma eğilimini belirgin biçimde gösteren imgeleriydi:
bir gülün tersine açmasıdır solması&..&içinden soyulan bir portakal gibi&..&ters oyulmuş kurşun yarası&..&bir çemberin tersi&..&bir gül çukuru tersine döner&..&tütününü parmağıyla bastırarak piposunun&(şiirde tersidir sonsuzluğun) &..&dünyanın kendini tekrarlaması bir elmada&..&cadı ağaçları ne ölü değildirler, ne de hiç yaşamazlar&..&yaşamış bir kadın yaşıyor orada&..&olsa, başlangıçlar sona kalsa&..&bazı eşyalar anıdır&bazı anılar eşya&..&bir elimde elma, elmada bir el.
Ne var ki, şiirler burgaçlanıp kendi derinliklerine çekmeye başladığında bile, şairin şiiri üzerine 'algı'mın Bezik Oynayan Kadınlar'da tepe noktasına ulaşacağını hiç mi hiç düşünmüyordum. Güven Turan bu yapıt için '... Edip Cansever'in dramatik şiirde ne denli usta olduğunu bir kere daha ortaya koyar. Kitaptaki önemli bir yenilik, kişilerden birinin şiirleridir. Yani Cansever maskenin maskesini yaratır,'(6) demektedir.
Bezik Oynayan Kadınlar, yeni bir kapı araladığında (bir anda mı? hangi dizede?) ses&koku&renk, bakışıklılık, koşutluk, yansıma odaklı okumayı bir yana -bir başka okumaya- bırakıp beynimi ve yüreğimi her bir karakterin kendiyle ve diğer karakterlerle ilişkisine&etkileşimine&özdeşleşmesine açarak okumaya devam ettim; sonra bu kapıyı kapatıp bir daha okudum. Sonra yeniden... Zaten O da beni rahat bırakmıyor ve her yeni okumada kendini cömertçe sunuyordu.. Dokulanarak kendini ören bir çözülme başlamıştı bir kez ama çözümlemenin -insanlararası (yalnızca insanlararası mı?) capcanlı ilişkilerin sahnelendiği böylesi bir yapıtta- sona ermesi olası mıydı?
'...hem 'yüz' hem 'maske' olan ve hem 'yüz' hem 'maske'sinden konuşan o çok özel Edip Cansever insanıdır (...) 'Maske' sözcüğünü 'persona' karşılığında kullanıyorum. (...) Psikolojide ise sözcük 'alt benlik'teki 'ben'i anlatmak için kullanılmış. (...) İlk izlerini daha dirlik düzenlikteki 'Şekerli Gerçek'te gördüğümüz özel dünyadır bu. Yani olduğu gibi alınmış, algılanmış bir dünya değil, bakanın yorumladığı, parçaladığı ve yeniden kurguladığı bir dünyadır. 'İnsanlık durumu' da, bu dünyanın içinden çıkmaktadır. Bu dünyayı gerçi örnekleyebiliriz ama kesinleştiremeyiz. Çünkü Cansever, odaktaki insana göre, dünyayı da yeniden kurar ve dağıtır. Odaktaki insan: Edip Cansever'in Umutsuzlar Parkı'ndan başlayarak sonuna dek 'dramatik' şiir yazdığını söylemeliyim. (...) Üzerinde özellikle durulması gereken bir başka nokta ise 'kişilerin' sürekli birbirleri olmasıdır. Kendileri ve karşıtları olmasıdır.'(7)
Ansiklopedik bilgiyle: 'Bezik (İtal. bazzica, kağıt oyunu anlamında) . İki ya da üç ve dört, en fazla beş kişiyle oynanabilen bir iskambil oyunu' (Büyük Larousse) , şeklinde açıklayabileceğimiz ve yapıta adını veren bezik oyunu yalnızca bir iki dizede kullanılmış; o da bir eğretileme, bir edimin&oluşun başka bir edimle dile gelmesi değil mi? Bir masanın etrafında toplanıp, bazen iki, bazen üç, belki dört kadın (neredeyse çıplak) bezik oynuyorlar, 'biri olmazsa tamamlanamayan bir bütün' oluyorlar.
Elimde olmadan daha çok Cemal'e, Cemal'in kendiyle ve diğer karakterlerle ilişkisine odaklandığım okumaların verimi bu yazının, yapıta çok az yaklaşabildiğine eminim; çünkü yazılabilenler anlıktan geçenlerin çok azı.. Düşünceyi toparlamanın zorluğu, kendime koyduğum haddini aşmama önkoşulu... Böyle olunca da -öznel bir okumanın kapısını açan dizeleriyle- şairi konuşturmak en estetik ve en doğru yoldur belki:
Yapıtın karakterlerinden Cemile, Manastırlı Hilmi Bey'e mektuplar yazıyor, sıkıntılı yaşamını anlatıyor:
1. mektup: İşte şu yağmurlar, işte şu balkon, işte ben& İşte şu begonya, işte yalnızlık& İşte su damlacıkları, alnımda, kollarımda& İşte yok oluşumdan doğan kent& Hiçbir yere taşmıyorum, kendime sızıyorum yalnız& Ben dediğim koskocaman bir oyuk&..& Yaşamayı tersinden kolluyorum sanki& Yetişip öne geçiyorum sık sık.&..& Balkona çıkıyorum sürekli& Yollar yollar yollar katediyorum sanki böylece&..& Üşümüyorum da& Bende herkes var, diyen bir kızın titrek& Sesleri dökülüyor kucağıma&..& Biz burda iyiyiz, biz burda çok iyiyiz& Biz burda kırk yaşındayız hepimiz& Dördümüz bir kişiyiz de ondan
2. mektup: Ve Cemal bir köşeden bize bakıyordu& Bakmıyor gibi bakıyordu& Durmuyor gibi duruyordu da& Benim anlamadığım işte bu& Dün dudağını kesti çarşıda& Kırmızı bir balıkla oynuyordu& Öptü bir ara balığı –neden-& Öperken dudağını kesti&..&Ağlamadı hiçbir şey söylemedi& Bu çocuk anlaşılmayanın ta kendisi&..&Adım Cemile ya, çok seviyorum adımı ben& Çocukluğudur insanın adı& Cemal şimdilik Cemal'dir –evet, öyledir-& Benimkisi bir anımsama –Cemile-& Cemal& Cemile: yeni fışkırmış bir marulun sesi&..& Yorgunum biraz –bütün gün içtim-& Hepimiz içtik& Cemal odasından çıkmadı hiç&..& Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk& Hiçbir yere gitmiyor&..& Cemal odasından çıkmıyor
3. mektup: Yaşamaya yerleşiyor Seniha& Kendi yaşamına&..& Sahici bir ayrılığın dikişini dikiyor Seniha&..& Ödünç alıyorum seni bazen& Çoğu kez geceleri& Niye almayayım-kaç güz geçti-&..& Zamanın minesi soldu Hilmi Bey& Demeye getiriyorum.& Geçenlerde Nisuaz'a gittim& Cemal'le birlikte&..& Cemal tarçın içti konuştu biraz&..& Erkeğe benzer yalnız bir dişiyim ben.& Az sonra Muhassen geldi –tanımazsın-&..& Evini işletiyor –bana ne bundan-&..& Acının kış ayları, diyor birdenbire Cemal& İçine çekilip de soğuktan& Oyuncağını orda bulamayan& Bir çocuk gibi& -Evet hiç çocuk olmadı Cemal& Olmayacak da-
Penceresiz bir odanın, ölü kuşlar, çimenler, balıklardan oluşan bir dünyanın Cemali hep içinden konuşuyor:
I. konuşma: Bir şeyler çiziyorum buğulu cama –ben-& Cemal'in ıslak sesi& Kayıp gidiyor ıslak camda& -Bir sabah yağmurunun en küçük tanımıysa& Şu benim sesim-& Çizip çizip siliyorum sesimi&..& Elimi sallıyorum içimden& buruk içimden& Belli belirsiz.& Yaşlı bir çocuğum ben, çocukların en yaşlısı& Ağzımda sakız tatlısının hiç eksilmeyen tadı& Sevilince kendimi tadıyorum bir de& Kendime dönüşüyorum& -Ah içimin derin rengi& Yoğun kokusu-&..& Hem niye& Herkesin özlemi benim özlemim değil ki& Az konuşuyorum bu yüzden& Tenhalarda duruyorum& Sanki yaşamım benim& Önce bir susuzluk vakti&..& Seniha teyzemle annem& Bezik oynuyorlar gene&..& Ama annem Ester'in& Ester'se annemin kokusunu biliyordur
II. konuşma: Odamın penceresi yok –daha iyi-& Kendime bakıyorum ben de& Kendimden sarkmış kollarıma& Kendimden damıtılmış gözlerime&..& Mavilik de çocukluk gibi& Unutulmayacak hiç.&..& odamın penceresi yok -iyi ki yok-& Konuşuyorum kendimle&..Ve yazlar yuvarlak mıdır Cemal& oval mıdır& çizgi çizgi midir&..& gözbebeklerin kırmızıydı -bir an-&..& Denize attındı, anımsa& Bir çift balık olup geri döndüler&..& bir kuş ölüsü düştü -sanki-&..& çekilmiş ağlardaki balıklar gibi&..& İnsan iki kişi olmalı değil mi& En azından iki kişi
III. konuşma: Ben mi konuşuyorum –Cemal mi-& Tanrının taşları mı konuşan&..& Kapı mı çalınıyor ne –gidip açıyorum-& Kimse yok& Peki& Nasıl karşılanır yok olan bir şey& Karşılıyorum& Birlikte salona geçiyoruz.& Oturuyoruz karşı karşıya& Yok olan şeyle ikimiz&..& Sigarasını yakıyor o& İyi, yaksın& Bardağına cin koyuyorum& Ağır ağır içiyor& Her şeyin tersini taşıyor yüzü –sanki-& Ve taşırıyor& -Bir şair de olabilir, bir ermiş de-
4. Mektup'tan, Cemile'nin Hilmi Bey ile ilgili bir itirafını okuyoruz: Dokunduğum yerde kalıyorum& Yaşlı bir kelebek gibi.&..& Oyuğumdan çıktım&..& Cemal'i okuldan aldım&..& Kestiydim saçlarını çoktan& Gözleri bir çift medüza şimdi Cemal'in&..& Kolları iğreti, kısa& Kır yolları gibi tekdüze bir anlatım yürüyüşünde&..& Bu çocuk beni hiç sevmedi& Sevmeyecek&..& Ah, olmayan sana.& Hiç olmadın ki& Bunu kendime, Cemile'ye söylüyoruz.&..&İ ki kaktüs gibiyiz Cemal'le ben& Kendi çöllerimizden koparılmış.
Fransız okulunda Rimbaud ve Rilke okumuş olan Seniha günlük tutuyor:
Günlük I: Ben kendimi kendime sunuyorum, o kadar& Bu işe çok uygunum, o kadar&..& Kendimi kendime sunuyorum –ben Seniha-&..& Fırlattım göğsümdeki gülü havaya& Yedi lamba bir arada& Bir arada yedi güvercin.
Günlük II: Bir ruh mu bu kadın –Cemile-&..& Tren istasyonlarına gidiyor –nedense-& Bir başına oturuyor parklarda& -Cemal'le bazan-&..& Eve koşuyor acele& Odasına kapanıyor& Yazıyor yazıyor yazıyor& Kitliyor çekmecesine yazdıklarını& Telaşla çıkıyor odasından..& Ester'se bir ucunda salonun&..& Sanki yazdıklarını okuyor&..& Aşk mı yok etti kocamı& -Ah, aşkların çocuk bahçesi& Neden ömrün çok kısa-
Günlük III: 'Evler'den birindeyim, dışarda kar yağıyor&..& Dudağımı boyuyorum: pembe kar& Cemal'i düşünüyorum: acı kar& Ester'i düşünüyorum: kar duruyor& Cemile? & Kar yağmadı sanki. Kar& Duygulara göre bir yağıp bir duruyor&..& Giyinip dışarı çıkıyorum hemen& Ben bu evlere sığamam.
Günlük IV: Oteller imzamdır benim& -Ah güzel yaşam! sevgilim ölüm! -& Şimdi bir otelin apacı sevinciyim.&..& Günaydın, dedim, sütünü esirgemeyen& Eski bir mezar taşına& Günaydın! &..& Not: ben bugün biraz& yaşamı kımıldattım& bir bardak konyak içtim ve& ölüme kurulandım.
Günlük V: Buğulu bir hiçliktir, değil mi& Aynada titreşen bardak& Ve her şey&..& Unutma, yaşamından iyisin& Yaşamın senden iyi& Kutsalsın, görkemlisin, kendine verilmişsin.
Günlük VI: -Kapının arkasında ne var& -Hiç! .. hiçliğin adı&..& Otel, ben, konyak& Tanrı-İsa-Ruhül Kudüs&...& Işığımı söndürdüm: beyaz karanlık.
Günlük. VII: Özür dilerim dünya& Ben bu otelden çıkamam& İmza: Seniha.
Ve Ester... yapıtın karakterlerinden Ester'se söylüyor; kimi zaman kendini sütten kesemeyeceği çocuğunun (çocuklarının) yerine koyarak, kimi zaman Seniha'ya özlemini dile getirerek yansız, sakınmasız ama kendine dönük bir eğilimin de sezildiği bir dille, 'evler'in diliyle şiir söylüyor:
Kimseye karıştım mı? Hiç karışmadım& Bu ki bana tuhaf sayılmadı& Gözleyip sordum mu hiç? Hayır sormadım& Bu ki bana yalan sayılmadı& Acımak işim miydi? hayır& Bir evden olmak kötü müydü? hayır ('Kendime') :
Çıplaklığımla övünürüm& Dişiliğimle övünürüm& Benim olan her şeyi kullanırım& Kullanmak ayıp mıdır? Değildir& Ayıp olan ki nedir? & Ben bunları bir güzellik bilirim&..& Yüreğim pekişiktir ('İstek') :
Gün gündür kendimle söyleştim biraz& Bir lavtaya girdim, boşaldım& Eve döndüm, o ne ki bana çoktur& Sütten kesilmiş bir çocuk mudur ki canım& Canımı yatıştırdım, susturdum ('Kan Yargısı') :
Yüreğimi genişlettiğim zaman& Cemile bana sığsın& Ben onun göklerinden biraz fazlayım& O bana sığsın&..& Seniha'yı koydular ol solgunluğa&..& Küçüldü küçüldü küçüldü& Göz suyumda bütün oteller ('Göz Suyumda') :
Büyüdükçe yaşlanıyorsa çocukluk& Cemal ne oldu&..& Hey şimdi ne oldular. Cemile& Anısız dünyasında anılarla boğuldu ('O Bile') :
Seniha'yla Cemile dünyalarının altına düştüler ('Düşüş') :
Bulmanın dili aramaktır ('Duruş') :
İnsan ki yok ise yoktur& Kimdir bu Hilmi Bey ki, yoktur&..& O (Cemile) ki bir gün bunu bana söyledi:& Olana değil de olmayana yazmak& Çünkü beni süsledi ('Doğuş') :
Bunları ben mi söyledim& Ester mi, o mu söyledi? ('İkilemler') :
Kar yağsın bütün otellerin üstüne..& Kar yağsın& Lacivert gözlerine Seniha'nın ('Özleyiş') :
Cemile beni istedi&..& Soyundum, giyindim, tekrar soyundum&..& Sözlerim kendim üstüne& Bir uzak yerlere gitmek üstüne ('Saplantı') :
Gün güne taşındı, yıl yıla& Gitmedim, gidemedim ('Gidemeyiş') :
Hepimiz kalakaldık& Elimizde tetiği çekilemeyen& Namlusu yönsüz bir tabanca gibi ('Biliş') :
Ve yenildim ve sustum ('Yeniliş') :
Gökte, gökkuşağının üstünde& Yedi renkli Musalar& Yedi lambalı, yedi güvercinli Muhassen'den& Yedi renkli sesler üflüyorlar aşağıya ('Düş') : Uyanıyorum uyanıyorum& Dört duvar& Evet, dört duvar& Peki duvarın arkasında ne var&..& Bir çocuk, bir çocuk daha, çocuklar ('Uyanış') :
Ester'in söyledikleridir& İnsanların içinden& Kendim olup taşayım&..& Ama herkes ki kendisi olsun& Sonra herkes kendisi olsun& Bir gün herkes kendisi olsun ('Bitiş')
Cemal'i gizil biçimde betimleyen sözcükler, dizeler... bazıları bildiğim, bazıları farkında olmadığım ama okuyunca sevinçle ayrımsadığım cemallere ilişkin özellikler... Örneğin, 'koku' sözcüğü Cemal'in iç konuşmalarının 1. bölümünde on yedi kez geçiyorsa bunun on altısı birbirini izleyen otuz altı dizede.
Şair de sorulmasını istediği için soruyorum: Kişiliklerin bunca girift olduğu ve ruhçözümsel okuma gerektiren yapıtta Cansever hangi karakterde başat, Cemile'de mi? Cemal'in 'yok olan şey'i kim? Şairimiz yüzünü, o da bir kez, 'içinden konuşan' Cemal'e mi gösteriyor: İyi eğleniyoruz yok olan şeyle ikimiz&..& Her şeyin tersini taşıyor yüzü –sanki-& Ve taşırıyor& -Bir şair de olabilir, bir ermiş de- diyor Cemal.
Pek çok sürprizi barındırdığını düşünüyorum yapıtın. Fırsat buldukça düşlerin dünyasına geçiverip kendini otlarının, çimenlerinin üstünde bulan, en sonunda İkaros'laştıran Cemal, 'olmayana yazarak kendini süsleyen' ve 'anısız dünyasında anılarla boğulan' Cemile'nin kedisi mi?
(Çok geniş bir çayırda yürüyorum yürüyorum
Ezilen otlar gibiyim
Ezilen otlar gibiyim ayaklarımın altında
Kendi ayaklarımın
Nedense
Bu böyle hoşuma gidiyor.)
Hayranlık uyandıran, bir kedinin 'kedi' sözcüğü bir kez bile kullanılmadan böylesine yetkin, sıcak bir şiir diliyle anlatılabilmesi. Belki tam olarak buydu Edip Cansever'in yapmak istediği, yanılıyor olmam da muhtemel, böyle bir niyeti belki de hiç olmadı; ne var ki şiirin sayısız çağrışımları oluyorsa, kişi kendi öznelliğiyle yazabildiği gibi kendi öznelliğiyle de okuyup algılayabiliyorsa, bu kaçınılmazsa, ben Bezik Oynayan Kadınlar'ı böyle okudum. Ve şairle yaşadığım empati sonucu kendini yazdıran bu yazıda, oluşmaya başlayan bir başka metnin izlerini görüyorum.
(1) Mustafa Öneş'in, 'Şiiriniz üzerine özellikle sorulmasını istediğiniz, daha önceki konuşmacıların sormadığı bir soru var mı? ' sorusunu Cansever, 'Sorulmasını istediğim çok soru var. Ve kendi kendime soruyorum durmadan; daha duyulmamış duyguların tarihçisi olarak,' şeklinde yanıtlamış. 'Şair, Yaşadığı Zaman Diliminin Dışına Çıkabilir', Gösteri, Ocak 1981; Gül Dönüyor Avucumda (GDA) , Adam Yayınları, 1. baskı 1987.
(2) Güven Turan, 'Yüzler ve Maskeler', Adam Sanat, Aralık 1986; GDA.
(3) Adnan Benk, Nuran Kutlu, Tahsin Yücel, 'Edip Cansever'le Yaşamı Besleyen Ölüm Üstüne', Çağdaş Eleştiri, Haziran 1982; GDA.
(4) '...kuramlar şiirde pek o kadar geçerli değildir. Bir şairin işi, bir yerde kuramı da bozmaktır. Fakat bugüne kadar bozmadığım, bozmak istemediğim T.S. Eliot'un bir 'nesnel karşılık' kuramı var. Şiire bir çeşit dekor hazırlamak bu. (...) Her şeyi birtakım nesnelerle vermeyi her zaman yeğlerim. Vazgeçemediğim bir şeydir bu. Eliot'un nesnel karşılık kuramından yola çıkıyorsak coşkularımız, duygularımız, düşüncelerimiz şiire aktarıldığı zaman oradaki nesnel karşılıklarını bulmalı. Bir şiir, içindeki nesnelerle, içindeki yaşam biçimleriyle, ilişkilerle ve daha bir sürü öğeyle oluşturulur.' Benk, Kutlu, Yücel söyleşisinde.
(5) Kendisini İkinci Yeni şiir hareketinin içinde görmediğini açıkça belirttiği düzyazılarını ve sohbetlerinde dile getirdiklerini burada anmanın bir borç olduğunu düşünüyorum. Birçoğu GDA'da toplanmış.
(6) Güven Turan, agy.
(7) Güven Turan, agy.
Yasak Meyve, S.15, 2005.