Burhan Günel'de Bir İzlek 'GünseliEski Desenler'de* Burhan Günel, sevdanın sonsuz geçmişten sonsuz geleceğe uzanan sürecini anlatıyor.
Okurken Melih Cevdet Anday'ın şu dizelerini anımsamaktan kendimi alamadım:
Kuşlar üçüncü zamanda ortaya çıktı
Aşk tebeşir çağında
Ben onu bunu bilmem
Ayın elinde hatmi vardı
Kalıplaşmış bir anlatının sınırlarını zorlayarak, aşarak yazan Burhan Günel'in romanlarında alışılmış tiplemelere, betimlemelere rastlamadım. Ancak iç dünyaların sıkıca örtülmüş kapılarını aralamayı biliyor. Günseli bu ustalıkla yaratılmış bir karakter olarak Eski Desenler'de, diğer romanlarında ve öykülerinde hep var, yaşıyor.
O, 'uysal bir güldür, renginden önce dikeni dökülen', 'dudaklarının ucuyla gülümserken gözleriyle yas tutan' ve 'ölümü bile kesin beraberlik olarak gören', seven, sevilen, sevgili…
Eski Desenler'de yaratmanın evrelerini, yazarın sıkıntılarını, yaşananların eseri nasıl beslediğini, kimi yerde nasıl önünü kestiğini içtenlikle anlatıyor. Yaşam felsefesini tartışmaya açıyor. Bu felsefe insana dönük ve erdemden yana. Karanlığı koyultmuyor, tam tersine, bilinci paslanmışlığından kurtarmaya çalışırken yozlaşan insanın iğneleyici, yer yer alaycı eleştirisini de yapıyor.
Romanlarında uzam sorunu, oldukça belirgin olmasına karşın, nesneler üzerinde uzun uzun durmuyor. Onları betimlerken bile insanda bıraktığı etkileri, duygulanımları öne çıkarıp iç görünümlerini yakalamaya çalışıyor.
Zaten objektifin, perdenin, yirmi yıldan fazla zamandır odalarımızdaki ekranın varlığıyla, nesnelerin anlağımızda yer eden görüntüleri sürekli yinelenirken, roman daha kısa, öz betimlemelerle yetinip bireyin kendini bulma kavgasında yer almak için duygu ve düşüncenin labirentlerinden geçmek, yeni biçim arayışlarına yönelmek durumunda değil midir?
Burhan Günel'in de yaşamında yer alan her şey, kendi içinde değişimlere uğrayarak ona özgü lirik bir üsluba dönüşüyor. İnsanın karmaşıklığını, derinliğini ve arayışlarını yansıtan simgelerinin hemen her yazdığında anlaksal izdüşümleri aynı. Bu nedenle roman ve öykülerinin kendi içinde tutarlı bir bütünselliği var. Simgelerle ördüğü romanları, bölüm bölüm değil, bütününde şiirli.
Zengin çağrışımlar yaratan bu şiirli dil, bazen okuru yoran boyutlara varabiliyor. Yine anlatımdaki yetkinlik ve akıcılık, birden anlamsız ve çocuksu bir acemilikle yitiveriyor.
Yazarın sık sık başvurduğu ayraç içindeki açıklamalar ve gereksiz tekrarlar, romanlarında okurun tamamlayabileceği belirsizliklerin hemen hiç olmadığı izlenimini uyandırıyorsa da, bunun keyifli bir bilinçle yapıldığına da tanık olunuyor: (Bu iki geveze, söylene söylene, ah bağışlayın lütfen, vızıldayarak Günseli'nin evine doğru uçup gittiler.) Eski Desenler s. 269
Okurda tutku, aşk, sevilen, seven, dost imajlarını derinleştiren estetik tatlar bırakan bir roman Eski Desenler.
Bir gün birine rastlarız. 'Bu o' deriz. İçimizde büyük bir açlıkla bekleyen sevme gereksinimini gidermek için içten, özverili, sonsuzca severiz. İlk günlerin büyüsü, yerini alışkanlığa bıraktıkça sevilene&sevene gösterilen özen de giderek yitirilir. Bir anda ayrımsayabildiğimiz ancak yavaş yavaş kabullendiğimiz bir sezgiyle 'O'nun 'O' olmadığını anlarız. Yaralanırız. Hepimiz her aşkımızda bunu yaşadık aslında. 'Eski Desenler'imiz giderek daha yetkin desenler çizmemize yaradı belki. Yani, tutkular bu süreçte bilgiye dönüştü. Ama yaralanmalar, işte onlar, gerçek eşimizi, 'ikizimizi' usumuzda oluşturmaya, bizi bir ölümsüz yaratmaya yöneltti. 'Günseli' de böyle, can verilen düşsel biri, yaşamdaki sevgililerin eksiklerini tamamlayan. İşte bu nedenle süreklilik gösteriyor Burhan Günel'de ve ölümsüzleşiyor.
Önüne geçilemez bir iç gereksinimle yaşamını bütünlemek için yazan, yazdıklarıyla 'hem destansı hem öğretici bir şiir türüne doğru evrim geçiren roman'a** katkıda bulunan bir yazar Burhan Günel. 'Sevgiyi nerede bulmuşsa başının tacı, gönlünün tahtı' eylemiş bir insan.