Derya içre deryadan habersiz b-alıklar gibi
Ummanı içimizde taşır da
Seyyah gibi dışımızda ararız
Bakabilsek içimize
Göreceğiz gizli denizlerimizi
Dalmayı bilebilsek sessizce
Dolacağız yavaş yavaş, hacmimizce!
Dolacağız kim bilir nice denizlerce…
Biraz çılgın
Çokça bilgin
Lakin
İllaki özgür olacağız
Ağır suskuları kuşanmadan dilin
Çekmeden kınından en keskin lisanını edebin
Hedefi doğru, menzili iyi hesabetmelisin
Çözülürse dilin vaktinden önce, inerse kolun
Çizerler gönül kâseni, ziyan olursun
Sonra şamar şamar susmasan da nafile!
Avamı besleyen damar olursun…
Sürer gider bu üslupsuz döngü
Bu paradoks…
Kim?
Kim anlatacak yıldızlı semaların suya vuran görkemini
Gül dibinde kanayan bülbülün sinesini kim?
Dibe vuran kum tanesinin sedefli çilesini
Ateşin rüzgâra
Rüzgârın dağa
Yağmur gibi çınarın toprağa olan sevdasını
Kim?
Hangi ses?
Hangi şiir?
Kim şair?
Dağ gibi sevdaları ceketinin cebinden çıkaran mı?
Yük gibi omzunda taşıyıp yorulunca yere çalan mı?
Aykırı duruşu, susuşu gülüşü
Ağzından dökülen her sözü şiir
Kalemiyle dünyanın yörüngesini değiştirirken
Sevdamın aksayan ayağı
Kekeme dilidir şiir diyen mi?
Şimdi
Ver elini
İflah olmaz bu ağır romantik
Yine leyla-k kokusu geçiyor
Lacivert gecenin derininden
Hadi
Rüzgârın ateşle dansını anlat bana
En şahanesinden…