Kusursuz zıtlıklar arasına kurulmuş bir köprüdür hayat
Uzunluğu ömrümüze eş
İyinin karşısında kötü, güzelin çirkin
Yaşam ve ölüm
Erkekle kadın, asil ve avam
Uzunla kısa, ak ile kara
Zengin, fukara
Bahardır bekleyen kışın bağrında
Saymayı sürdürürsem daha onlarca
Her biri diğerinin varlığını
Farkını koyar ortaya
Biz ne yandayız & ne kadarız
Bu kusursuz döngüden nasıl ilham alırız
Gelmiyor bir araya, iki yakamız
Akşam
Sır gibi, iniyor sessizce günün üstüne
Gökyüzünü seyrediyorum
Dev bir tuvali seyreder gibi hayretle
“ Nasıl örtüyor siyah bir tül gibi” diyorum, güneşe nispet
Yoksulluğun, yoksunluğun, mutsuzluğun üzerini gizlice
Gece, böyle sürüyor hükmünü üzerimizde keyfince
Korkma diyor, gülümse zirvelerime
Çünkü umut
Benim doruğa çıktığım yerde
Vecd ile dönüyor eteğinde seyyareler
Koynunda yıldızların sultanı ay
Sessiz ve şikâyetsiz yağarken üstüne binlercesi
Kayıyor ansızın kimileri
İçlerinde biri var ki
Işığına, duruşuna meylettiğim
Kendime seçtiğim
O yıldız
Bir nebze kaymıyor çizgisinden
Çevirmiyor yüzünü hiç, baktığı yönden
Ne zaman yüzümü göğe çevirsem
Şaşar aklım
Dil olur azalarım mavinin görkeminden
Güneş diyorum
Güneş işte
Çamur atsan iz tutmayan aydınlık
Aheste savurup saçlarını, dönmeseydi yüzünü güne
Bilir miydi kendini
Bilir miydi varlığının heybetini gece
Her şeye rağmen akan
Tükenene sırat
Yüzeni ummana taşıyan Fırat
Yaş ve kuru, orman ya da su
Allı yeşilli ırmaklar dolusu coşku
Peygamberler diyarı
Ahmed-i Hani'nin ilhamı Dicle
Hepsi denize koşar kan ter içinde
& Damlaya sordum; nedir diye hayalin
Dedi ki
Sahrayı göze aldım, ummana düşmek için &
Şimdi sureti insana nasıl derim
Gözümde yok, damla kadar değerin