Eskiden evlerimiz cıvıl cıvıldı.
Sevimli yaramaz çocukların,
Seslerini, sobada kaynayan,
Güğümün ince sesi keserdi.
İnekler sütüm yok demezdi.
Kediler ve çoçuklar nasibliydi.
İlk onlara verilirdi göz hakkı.
Çünkü, en yaramaz onlardı.
Eskiden evler çok, çok sıcaktı,
Her evde yanan bir ocak vardı.
Herkesin oturacağı iskemlesi,
Yanı başında bir yeri vardı.
Eskiden kilitli odalar vardı.
Bu odalarda hazine sandıkları.
Sandıklarda fotoğraflar vardı.
Herkesten saklanan geçmişler.
Eski evlerde oyuncaklar vardı.
Tahtadan arabalar, kayıklar.
Pinokyo akrabamız gibiydi
Yalanlarına inanırdık hayatın.
Evlerde hikayeler anlatılırdı.
Hepsi gerçek ve yaşanmıştı.
Gece anlatılan bu hikayelerden,
Hepimiz korkar ve inanırdık.
Eski evlerde ekmek pişerdi.
İlk parça hep bize düşerdi.
Sıcacık ekmeğin üstündeki,
Tereyağının kokusu bize yeterdi.
Evlerde yere sofra sererdik.
Yemeğe başlaman dua ederdik.
Halil İbrahim bereketi vardı,
Tek tabaktan hepimiz doyardık.
Eski evlerde saklanbaç oynardık,
Aklınızın almayacağı her yere,
Dolaba, ahıra, çatıya, odaya
Hiç izin almadan saklanırdık.
Eski evlerde ahırlar,ahırlarda,
Karşılığını sormadan veren,
Değer verildiğini anlayan,
Adları nufusa kayıtlı inekler vardı,
Eski evlerde babaanneler,
Ak sakallı yaşlı dedeler vardı.
Kapının eşiğinde yol beklenirdi.
Eski evler hep toprak kokardı.
Eski evlerde insanlar yaşardı.
Saf temiz cana yakın insanlar.
Hiç sormadan daima veren,
Toprak gibi kokan insanlar vardı.