Haziran Karası
Güneş damla damla erirken elimde
Ay sonsuz karanlığını sunarken geceme
Yokluğunda düşlerim
Sevda zebanilerine emanet
Bir acı gülümseme
Bıraktığın coğrafya dudağımda
Yağmura nöbet tutan bulutlar
Ölü yalnızlığımı taşır tabutlar
Biçare bir kırlangıcın
Girerken evimin penceresinden
Hasret kalır dışarıdaki özgürlüğe
Benim kadar cesur değil sonuçta
Duvarlar arasında yaşamaya
Alışmış kanatlarında mavi gökyüzünü taşımayı
Ağır gelir gagalarına tutsaklık
Aşka mültecidir gurur
Karanlığa çeyrek kala
Ölümü örerken sevdaya örümcek
Gönlümde cehennem ateşi
Yok, oluşlara gidiyorum
Ayrılığın limanından binip
Vuslat gemileriyle gidiyorum
Gözlerindeki akşamlara
Ağır ağır tankerler geliyor üstüme
Denizi yarıp terk ederken senli sahilleri
Kırılmış dallarda iğreti yapraklar gibi
Kalbimde kuruyor aşklar
Önümde duruyor eski trenler
Yanağın, kokardı ıslanınca topraklar
Nergisler açardı
Saçların bahardı
Ellerim seni arardı
Derin boşluğunu okşarken
Sensizlik kadehinden seni içtiğimden beri sarhoşum
Ebedi yalnızlığında sana aç ve susuzken
Vurulmuşum kaldırımlarda
Bu şehri kurşunlarken şakağından
Sen diye yüreğimi vurmuşum
Yüreğimin sen olduğunu unutup
Haziran karası gözlerin
Mavzer yarası sözlerin
Sevda çırası közlerin
Beni yakarken
Unutmuşum seni sevdiğimi
Severken deli gibi.