'Ormanın derinliklerinde” diye başlar bazı masallar.
Bizim masalımız da öyle başlamıştı.
Şırıl şırıl dereler akıyordu yarlardan.
Çağlayanların altında serinleyip
Meltemlerle kurulanıyorduk.
Kuşlarla birlikte söylerdik en güzel şarkılarımızı.
Kelebekler öperdi yanaklarımızı.
Kurbağa vıraklamalarına aldırmadan
Kaplumbağa sırtında yapardık
Büyülü yolculuğumuzu.
Yeşil çimen yatağımızdı
Renk renk çiçeklerden örülmüştü yorganımız.
Ne olduysa ceylan yüzünden oldu.
Sen ceylan sırtında koşalım istedin.
Sen ceylan,o ceylan…
Koşarak ulaştık umutların çöllerine.
Kızgın güneşte yürüdük,yürüdük…
Odun almayı unutmuştum ormandan.
Bastonsuz sekiyordum kumlarda.
Sen Leyla olmuştun güpegündüz düşlerde.
Ben de Mecnun'dum yalandan.
Gelene geçene sorduk birbirimizi.
Arabesk şarkılar kesmiyordu artık bizi.
Yeni pop şarkılarla avuttuk içimizi.
Vahalarda serinlerken
Kervan izlerinde yürürken
Hep seni düşündüm ey sevgili.
Amerikan askerlerine sordum seni.
Herkesi,herkesi yazmışım da
Seni yazmamışım cep telefonuma.
Çünkü sen kalbime yazılıymışsın.
Kalbimin yazısını kapattı kum fırtınası.
Tam ölmeye hazırlanırken
Cennette kavuşmak umuduyla
Karşıma çıkıverdin fil sırtında.
Sen mihraceydin,artık ben neydim?
Filin neresine binecektim?
Derken
Tek kolla çektin,aldın beni yanına.
Akdeniz'de yazlığımız yoktu.
Karadeniz'e dönecektik.
Fil sırtındaymış gibi döndük düşlerimize.
Motor sesiyle geldik kendimize.
Kaplumbağa ters dönmüştü.
Çevre yolu vızır vızırdı.
Sen,sirkte oyalanan çocuk gibi,gülüyordun.
İnan,ilk kez,gülüşün ağlattı beni.
' Ormanın derinliklerinde” diye başlar bazı masallar.
Yeni masalımız da böyle başlıyordu.
(25.06.2007)