Hayatı sordum insanlara,
Elleri kan içinde,
Vahşetlere gebeydiler,
Yükselirken ağıtlar yeryüzünden,
Ağlıyordu bulutlar göklerde...
Tüten bir sobanın,
Düşük kalorili ateşinde,
Ellerini ısıtmaya çalışan silik bir yüz,
Sımsıcak bakışlarla cevapladı sorumu,
'Hayat, sevgilinin yüreğinde yanan,
Kızıl bir alevdir üstü kül kaplı '
Dallara konmuş kuşlar,
Karda buldukları bir lokma simidi paylaşmışlar,
Belli ki hayat onlar için,
Karın tokluğuna cıvıldaşmak.
Düşünürken hayatı,
Bir kadın çıkageldi hayallerimden,
Çölde bir serap misali,
Gözleri buğulu,
Teni yanık,
Sesi gizemli...
Hayat; yıllanmış bir ağacın kabuğunda,
Yuva kurmuş bir böceğin tırmanışıdır.
Masallarda anlatılan şehirlerde,
Gizlenmesidir ulaşılamayan sevgilinin.
Ve sahipsiz mezarların üstüne,
Çiçekler gibi konmasıdır kelebeklerin.
Denizin tuzu, güneşin bakır ışıltısı,
Rüzgarın sürükleyen hışırtısı,
Oltaya takılan balığın kurtulma çabasında saklı son parıltısıdır.
Gökyüzünde kanat çırpan gurbet kuşunun,
Yuvaya dönüş hasretiyle,
Türkü söylemesidir,
Onu vuran kurşunun sesiyle...
Ve hayat,
Çökmüş bir kerpiç evin içinden,
Yardım görme umuduyla,
Uzanan ölü bir elin, can bulmasıdır dizelerde,
Parmağında ışıldayan alyansının pırıltısını,
İlham hisseden şair yüreklerde.
Bir şehir boğarken bütün kollarıyla seni,
Bir ahtapot misali,
Keskin bir bıçağın,
Koparmasıdır o kolları tek tek....
Karanlık sokaklarda gezinen bir yaşam,
Çocuk düşlerinde beslenen umut kırıntısı,
Boğazda düğümlenen sözcüklerin,
Dinlenen bir şarkıyla dökülmesidir dizelere.
Rüzgara bırakıp kendini,
Geldiği gibi gitmesidir,
Umarsız ve amaçsız
Kumların arasında kaybolan bir düşün
Ve geride kalmasıdır bir isimle
Yarı silik bir gülüşün......