Utangaç Suskunluğum
Sular birikmesin yosun tutmuş yataklarda, biraz derin eşele toprağı
Sabun da yok ki, mintax, ellerin derisini sıyırır, meşe külünden beter
İyice köpürsün, aman diyeyim kalmasın kaplarda zıkkım olası ilaçtan eser
Bol suyla durula bulaşıkları, kurutmasın kökünden akıp geçtiği ağaçları…
İyi belle; senede bir yenilenecek, haftada bir de yıkanacak çamaşırlar
Kat kat dizeceksin taşın üstüne, renkliler dışta en içte de beyazlar
Kaynar sudan azar azar dökeceksin, durulacak küllü su tenekede
Değme kimyasallara bedeldir meşe odununun külü bu da biline…
Günahtır, haramdır yiyecek, içecekte olmayacak zerrece hile
Sakın kimsenin ahını alma, bin beteri çıkar senden, mezarda bile
Temkini bırakma elden ama bakma kimseye de art niyet ile
Gücün yettiğince hayır işle, ancak onlar gider öbür tarafa seninle…
Öyle özledim ki canım anam sesini, bitmek bilmeyen öğütlerini
Kokunu, kıt kanaat geçimimizi, sövmelerini, sevmelerini
Sende, sinende huzur bulmayı, yanı başına kıvrılıp uyumayı
Gene o incir ağacının gölgesinde ma-aile çay içip, yemek yemeyi
Senden azar işitmeyi, bir yandan gülmeyi, gülerken ağlamayı…
Sana olduğu gibi, birine güven duymayı, öyle çok özledim ki
Kendin gibi sanma herkesi aman unutma diye söylerdin ya
Kimseyi küçümsemiyor ve kırmamaya çalışıyorum inan
Belki de en büyük özellik bu, senden bana kalan…
Utanıp konuşamazdım ya, anlatamazdım hani derdimi, ağlardım
Hiç konuşmasam diyorum, gene ağlasam, açmasam yüreğimi kimseye
Olmuyor ki canım anam, bunca kelamı nerede hıfzederim konuşmazsam
İnsanları oldukları gibi seviyor, sıfatlardan elbiseler giydiremiyorum
Bu yüzden de, utangaç suskunluğumu bir türlü susturamıyorum…