O hep seninle
beyninde nice düşünceler ve düşüncelerin düşünceleri
yenice sulanmış toprak yoldan yürüdü… Yürüdü…
nereye ve neden gittiğini bilmeden…
kendine geldiğinde en çok sevdiği yerdeydi
kuş cıvıltıları doldurmuştu yüreğindeki sessizliği
etrafına bakındı.. Bir tanıdık arar gibi…
oysa mevsim hasret mevsimiydi;
her gün bir yıldız tutup gökyüzünden
kırpıp kırpıp düş diye bıraktı aldığı yere
olur ya, belki bir tanesi ona gider ve bulur
gönül bahçesinde diye...
bir tebessüm oturmuştu yüzüne belli belirsiz,
beynindeki düşüncelerin aksine, açık ve netti
bu bitmek bilmeyen ince sızı da neyin nesiydi…
mevsim değilmiş erguvan mevsimi
hülyalı gözlerini süzerken, saçları düşse maviliklere
işte o zaman büyürdü özgürlükler, salardı
bir uçtan bir uca, çarşaf çarşaf açan denizlere…
birden bire köprüye çıkmak geldi aklına
baştan başa yürümek, dökmek için içindekini dibi belirsiz suya
gene uzaklara daldı, aradı sevdiğini o kıpkızıl ufukta
durgun suya atılan taşın çizgileri canlandı gözünde
nasıl da büyüyor ve çoğalıyordu
sonsuza uzanarak sevda salıncağında…
ve mevsim sus mevsimiydi, saat vururken geceyi;
susmalı ve dinlemeliydi
bulutun peşine takılan şimal yıldızını
içi acıyla doldu birden, ağlasa ağlayamaz, gülse gülemez,
içindeki kederden ve bu mevsimde güller içinde
Bir Ses, Sus Diyordu, Sus… İyisi mi... Sus
sevdiğinin sevgisinin, sessizliğini dinle
boşa kederleniyorsun O hep seninle...