Başka Nasıl Öleyim
Unuttum, bana ait her şeyi, aklımı, ruhumu,
kendimi unuttum, bütün sözlerim, dilimde kurudu,
konuşmayı unuttum…
feragat ettim bana ait,
ve benim olan her şeyden,
duygularımdan, neşemden, sevincimden
hepsini yüreğime gömdüm, kilit vurdum üstünden,
yaktım bütün gemileri,
sessizliğime sebep olduğundan beri...
ki;
içten bir merhabaya, minicik bir tebessüme,
ve dost nidalı tümcelere, kırk yıl köle olabilirdim,
duyamadım, göremedim, işitmeyi, görmeyi unuttum...
arsız, hırsız ve acımasız geçiyor her an,
her geçen gün, alıp gidiyor ömürden,
acele et, sev kendince, sevebildiğin kadar,
üşütme yüreğini, düşünme kalanları ardında,
ve sakın üzülme, bunlar böyle, genel geçer kurallar...
bak ben halâ yaşıyorum,
bunca yıkıntıdan sonra,
yaşıyorum işte...
ölenler, yaşama sevincim ve ruhumdu sadece...
canlı olmak yaşamak demekmiş zannımca,
hani bilirsin işte, herhangi bir şey, kuru bir dal,
susuz bir ırmak, ya da çoraklaşmış toprak gibi,
bir şeylerin uğruna ölmek tüm bunlar değilse,
Başka nasıl öleyim bilmem ki...
olur da aklına düşersem bir gün, hani bir ihtimal,
yani seyre gelirsen ölen ruhumu,
bir dal karanfil getir, bir de fesleğen,
hangi çiçeği sevdiğimi bilmiyorsun ya,
sipariş verme nedenim bu yüzden...
bilmediğin başka bir şey daha var,
bilmediğim ama hissettiğim karanfil kokuna meftundum,
konduramazdım ve habersizdim, bu kadar tez öleceğimden..
neyse; boş ver istersen, düşünme bunları aldırma,
hepsi laf kalabalığı, hepsi deli saçması,
yaratılanın en arsızı insandır, nasıl olsa,
gelir her zorluğun üstesinden,
yürek acımasızca sarsılsa da en derininden,
hiç bir sevenin fiilen öldüğü görülmemiştir,
sevdiği için kederinden...