Siyâset, idare etme ve edilme sanatıdır. Bu güzel kavram günümüzde amacından uzaklaştırılarak çıkar aracı hâline getirilmiştir.
Siyâset, Arapça bir kelimedir. Lâtince'de karşılığı politikadır. Politika kelimesinin tahlilini yapacak olursak; poli çok, tika yüz demektir. Bu durumda politikacı da; 'çok yüzlü', 'iki yüzlü' kimse anlamına gelmiş olmuyor mu kelime mânâsı itibâriyle?
Yazılı formalite, torpilin adı sözlü
Çokgene döndü insan, en azı iki yüzlü...
Bu işin mîzacında mı vardır bilinmez, bazı siyâsetçiler, seçildikten sonra politikacı olup çıkıveriyorlar. Vatanı değil kendilerini, milleti değil midelerini düşünüyorlar. Üzülerek ifade edeyim ki, seçim meydanlarında ve seçmen karşısında mert olan siyâsiler, meclise girer girmez birden değişiveriyorlar! ? Elbette bu değişimde 'liderler sultası”nın ve 'grup kararı”nın da çok büyük etkisi var.
Siyâset terazisi, ne tartarsa tartmaz net
Öyle bir arena ki, mert giren çıkar nâmert...
Yoksa, döner kapıdan girerken öncelikle döneklik ve kıvırma öğretilip, arkasından da iğdiş mi ediliyorlar? Anlamada güçlük çekiyorum. Bununla da yetinilmiyor kimlikli ve kişilikli davrananların bir de ihracı mı gündeme geliyor ne? ! ...
Siyâsette aranmaz, ne ehliyet, dirâyet
Her şeyden önce gelir, kör olası menfaat...
İşte günümüz olaylarını en güzel şekilde yorumlayan bir fıkra.
Nasrettin Hoca bir gün eline bir balık alır ve balığın kuyruğunu koklar.
Bunu gören halk,
-Hocam balık başından kokar, sense kuyruğunu kokluyorsun, der.
Nasrettin hoca,
-Evladım, ben de biliyorum balık başından kokar da, acaba koku kuyruğa kadar indi mi diye ona bakıyorum-cevabını verir.
Evet, biz de aynen kabul ediyor ve diyoruz ki, siyâset kokmuş, ekonomi çürümüş, bu kokuşmuşluk ve çürümüşlük tepeden tırnağa bütün bedeni kaplamıştır.
Tuzun, yiyecekleri bozulmadan koruduğu gibi, siyâsetçi de, fert ve devletin dirlik ve düzenini o şekilde korur. Nasıl ki bozuk tuz, yiyecekleri koruyamaz ve bozarsa, yanlış uygulanan siyâsette aynen öyle, toplumun birlik ve beraberliğini, huzur ve güvenini alt üst eder. 'Bozmamaya tuz çare, tuz bozuksa ne çare.” Onun içindir ki, siyâsetçiler konuşmalarında çok dikkatli olmalı ve en seçkin insanlar bu arenada boy göstermelidir.
Yeri gelmişken, bir başka derdimize parmak basmak istiyorum. Eğer ülkemiz zenginse herkes nasibini almalı, yok eğer fakirse herkes payına düşene razı olmalı. Yani somun hem büyütülmeli, hem de adil olarak dağıtılmalı. Bu yapılmadığı takdirde, huzursuzluğun önlenmesinin imkânı yoktur.
Zengin bir baba düşünün; onun bir oğlu lüks ve konfor içinde, diğeri fakr-u zarûret içinde hayatla mücâdele ediyorsa, fakir olan evlat babasına iyi gözle bakar mı? Tıpkı devlet vatandaş ilişkisi de buna benzer...Üstat N. Fazıl'ın dediği gibi, 'dokuz kişiye bir pul, bir kişiye dokuz pul.” Bu görevi kurda verseniz, o dahi, bu taksimâta rıza göstermez...
Kirli politikanın kirlettiği bir ülkede değil de, temiz bir toplumun temiz bireyleri olarak yaşamak istiyoruz. Şunu da asla unutmayalım. Politika ile kirlenen siyâseti temizlemek, denizden içme suyu elde etmek kadar zordur.
'Bir ülkenin nâmuslu kişileri, en az nâmussuzlar kadar cesâretli olmadıkça” ve yolsuzlukların üstüne üstüne gitmedikçe sâhili selâmete çıkmaları mümkün değildir.
Kalın sağlıcakla....