Dağ ile yeksan olmuş şehirde
Tarihle harmanlanmış insanlar yaşıyor sessizce.
Bu şehirde evdeki bir sincap kafeste.
Camdan sızan güneşe bakıyor her gündoğumunda.
Bir zamanlar hür olduğu günleri anımsıyor,
İçi burkuluyor ama nafile,kafeste birkere.
rahat etsin diye yapılan koca kafes dar geliyor.
Fındık,fıstığında tadı yok.
Derken...birgün kafesin kapısı açılıyor kazara
Gözleri ışıldamaya başlıyor önce.
Kalbi deli gibi atıyor.işte fırsat!ne duruyorsun
Atıyor kendini açık pencereden dışarı.
Asfalta tutunamayıp kırılan tırnakları
Umurunda bile değil ki.
Telefon direkleri,elektrik telleri derken
Çıkıyor bir zamanlar hür olduğu dağlara
Ne kaçış ne büyük çabadır bu.
Soluk soluğa.paniğin verdiği,
özgürlüğün sevdiği yılmayan hırsla.
Ne parçalanan tırnaklarından sızan kan,
nede almakta zorlandığı nefesti derdi.
Özgürdü artık,yaşasın hürriyet!
Gördügü ilk ağaca tırmandı.zarif ti,naifti olmadı.
İkinci ağaca tırmandı.çok büyük ve tırnaklarını acıtıyordu
Üçüncü ağaca çıktı.önu istemeyecek kadar küstahtı.
Dördüncü ağaca çıktı.dalları yardımcı yaprakları berbattı.
Yuva yapacak birde kovuk vardı.
Güneş batıyor ufuktan yavaşça,
Yorgunluğunun farkına vardı usulca.
Bir denemeye daha fırsat yoktu.
Tırnaklarıysa fena sızlıyordu.
Dişiliğinin verdiği güdüyle
Yuva yaptı kovuğu bu tuhaf dürtüyle.
Kuyruğunu yastık mısali kıvırıp,
Başını üzerine koydu.üşümüyordu.
Şehri aydınlatan ışıklara uzaktan bakıyordu nihayet.
Maziyi ve kaçışını düşünüyordu
Yavaş yavaş dalarken tatlı uykusuna.