Güneşi içen tohum şahlanır dokusunda
Katıyı çatladıkça, sevişir günle şafak
Şendir bülbül yuvası güllerin kokusunda
Yeşil ateş dokuyan; kınalı ellere bak
Bu ne efsunlu nakış yeşil giyinir toprak.
Oluşum süreci bu, ufalanır taş kaya
Kök uzanır derine, gövde büyür semaya
Gün olgular demlerken, gece ses olur aya
Mevsim değişikliği, yeşerir solar yaprak
Bahar öncesinde kış, sihir desenli kundak.
Gönül gözün mutlaksa sevgiye çıkar yollar
Sabır süsen çiçeği, sebat devşirir kollar
Güneş aşka doğdukça evrensel kokar güller
Tutkular semahında, buseye kansın dudak
Gezindikçe gül bakış , yâr sinesi tapınak.
Acılar dergâhında ziynettir gözyaşları
Üşümeli ortamlar, uğraşı yokuşları
Bir yanda umut seli, bir yanda can kuşları
Aşkı yüce olanın payesi süslü duvak
O ne şimşeksi çakış , sevişmeler ıpıslak.
Bütünü yaşamak var, ayrıntılardan uzak
Aşkın sırrına eren, boş söze vermez kulak
Takıntılar kördüğüm her çözgüsü bir tuzak.
Bırak ömür yol alsın, keyfin hazzına bırak
Mânaya vardıkça iş, dem uçurur salıncak.
Var oluş çilesinin örgüsünde her insan
Mihnet çölünden geçer, bilgeliğe yol alan
Hakikat deryasında, doğruyla döner devran..
Ateşte pişen kulun hoşgörüsü gül budak
O ne semavi yakış, yanışlar mavi sıcak.
Ne varsa aşka dair, sökün etsin fanustan
İlâhi güzellikler, Mevlânadan, Yunustan
Payda bölünen sevgi, payı kutsayan ustan
İnsanlık âleminde bölüşüm süslü revnak
Hakın yoluna akış, beklenilen son durak.