bir nisan yağmuruyla ıslanmıştı içim
çamuruyla sıvanmıştı yüzüm
bundandır aynalara küskünlüğüm...
o gün bir gökgürültüsü yerleşti gözlerime
ve hangi göze değse çakardı öfkeyle
ta ki aralık'ta bir aralık
dokuncaya kadar aşka...
lakin korku fırtınalar estirince
gözlerim nisan baktı
poyraz esti kelimelerim
onu ellerimle ateşe verdim
(şimşekler bu kez yüreğime çakmıştı
ve o pişmanlıktan geriye
içimde & hiç dinmeyen yağmurlar kalmıştı...)
-külleridir
hala genzimi acıtan-
işte o zaman
bu zaman
kelimeleri de katık edip yalnızlığıma
harf harf ağladım
...
sen gülünce değişti iklimim
gözlerin doğunca yeşerdi tüm çiçeklerim
sana hiç söylemedim ama
ben ilkbaharı ilk sende bildim
ki senden önce & düşlerimde bile
en fazla
yağmuru biraz ara vermiş sonbaharlar özlerdim
yerleşik hüznüme hazandan ötesi
düş bile değildi anlayacağın
...
zordu elbet
hiç yaşamadığım bir iklime alışmak
buz tutmuş ellerimle sıcağına dokunmak...
yüzümde nisan izleri
aynanda kendime bakmak...
gide gide kaldım yanında
sen ise gidiyordun kaldıkça
ispat istiyordun aşka...
kelimelerim yitmişti
kalakalmıştım tanımadığım bir bahar ıssızlığında
dokunsam uçuverecek bir kuş gibiydin
ürkek ve kararsız
kımıldamadan durdum hep yamacında
tek bir hamlem olmadı bildik oyunlarla
kendimi dayatmadım
seni benim yapmadım
bundan büyük ispat olur mu
pencereyi ardına kadar açıp
seni özgür bıraktım ya
...
şimdi
hala uzaksam yanında
özgürce gelip
konmadığın içindir omzuma
seni sensiz yaşamaya alıştım da
bakmıyorsam artık gözlerine
telaşla kaçırıp
hiç bakmıyorsam
küskünlüğümden
yahut senden gitmişliğimden değil
ağustos gözlerini saklamıştım gözlerimde
onlarla ısınıyorum
sözlerinle üşüdüğümde...
güneşimi alma