evleri en fazla iki
bilemedin üç katlı
şirin bir mahalleydi
önce makedon emine teyzeninki
elması
dutu
şeftalisi
sıra sıra kavaklarıyla
kocaman bir bahçeydi
ağaçlar bir günde kesildi
ardından yıkıldı kutu gibi evi
evlatları kırkı çıkmadan
müteahhite vermişti
ağladım
biraz ağaçlara
biraz dallarında saklı çocukluğuma
birkaç ayda yükseldi
bir beton yığını ki
tabut gibi
tek metrekaresi heba edilmedi
sonra diğerleri
tek
tek
boşluksuz
firesiz
yeşilsiz
anılarım katledildi
sorgusuz sualsiz
en son o kalmıştı
bir erik
iki ceviz
ve inciriyle
hayri amca direniyordu
rahmetli karısından yadigamış
çocuklar yesin sevaptır diye ekmiş
vermem diyordu
koca arsa
beş daire bir dükkan
ne dedilerse ikna olmadı
emekli maaşıyla
kıt kanaat yaşadı
dolmadı senesi
bu sabah
son kaleyi de
yerle bir etmişlerdi
enkazına çocukluğumu gömmüşlerdi
düşünüyorum da
yarın öleceğini bilsen
bugün ağaç dik diyor hadisler
kırk yıl sonra çöl olacağız
diyor bilimsel veriler
hırs mı
cehalet mi
bu kıyım ne ki
üç kuruş için değer mi
ağaçlara kıymayın artık yeter