eskiden ne kolaydı unutmak
açık yaraya tuz basıp
zaman'la havalandırmak
sonrası küçük bir iz
sızlamayan
belli belirsiz...
oysa sen
kaç kez kabuk bağladın bilsen
kaç kez kanadın yeniden
tam kapandın dediğim yerden...
-biraz hatırım kaldıysa
gel de bi neşter at allah aşkına
bir türlü sağalmayan yarama-
...
(yağmura doğmuş bir kelebekti aşkımız
iki kanat olsun çırpamadan daha
koruyayım derken ellerimle boğduğum...
ki ben
yıllar sonra
hala & onu cebimde taşıyorum)
...
biliyor musun
herkeste seni arıyorum
bir mimik
bir jest
bildik bir söz
sen gibi bakan bir çift göz...
laf aramızda
hala mutluluğu
o kapağın altında sanıyorum
kapaklar biriktikçe önümde
herkesi sen sayıyorum
sen diye konuşuyor
sen diye dokunuyor
sen diye öpüyorum
anlayacağın
yavaş yavaş seni giydiriyorum
-hani bir mucize olursa diye
ara ara kelebeği de yokluyorum-
sen bol geldikçe onlara
ben kendime darlanıyorum
ve çekip giderken
menzili belirsiz bir yolcunun
mola telaşıyla
kal diyorlar
sana ağzımda büyütüp
bir türlü söyleyemediğim
ve keşkelerimin ortasında
bir ceset gibi duran 'kal'
nasıl da kolaymış meğer...
gidiyorum elbet
ama düşünmeden de edemiyorum
sen gider miydin acep
kal diyebilseydim eğer
...
gidiyorum evet
biletini eliyle yakıp
treni çoktan kaçırmış
yabancı bir kentte dolanan
avare yolcu gibi gidiyorum
ve lanet olsun
biliyorum
boşa yürek aşındırıyorum
girdiğim bütün yollardan
illaki sana çıkıyorum