Yapraklar turuncuya çalıyor gezdiğim sokaklarda. Rüzgara direnecek, savrulmayacak zamanları çoktan geride bıraktılar. Üstüne üstlük yağmurda eklenince iyiden iyiye basılası oldular yollarda. Üşüyor ağaçlar. Geceler biraz sakin ama sıcak değil artık. Üstümde hırkam, kollarımı yalnızlığa dolayıp, başım önde Arnavut kaldırımlı taşlara topuğum girmesin diye dikkatle yürürken sesini dinliyorum yitik bir İstanbul semtinin. Köşe başları sanki yol tutmuş, seni bekliyor. Birini görüyorum sonra eski bir akşama dokunuyor. Sahi sızılar geçer miydi. Dudak arası gülümsemem görünüyor vitrinin aynasında.
Yanımdakilerin varlığına iştirak edemeden yürüyorum şimdi gece yarısına az kala. Dönüp durduğum yerlerde senli cümleleri fark ediyorum sadece. Aslında zihnimin tümden sen oluşunu gizlemek kolay, istemiyorum. Gerçeğin içinde bir düş gezgini gibiyim. Burnuma bir su kokusu çekiyorum, eskilerden. Hani havuzların doluşuna eşlik eden sesle birlikte bir koku yayılırya havaya biraz klorlu, biraz iyotumsu. Geriletiyor bu koku aşkı ruhun eşini aramak olarak öğrendiğim zamanlara. O gün bugündür derviş misali yollarda olan bedenim seni buldu ve durdu.
İşte yaprakların yeni bir bahara kadar toprağa döndüğü bu mevsim ben de kendimi dinlemek için içime döndüm. Ne gerçeğim ya da neydi hayal dediklerim. Kolu içine kaçmış bir gömlek gibi tutunacak ve dışarıya çıkaracak birine kadar kaçağım dünyadan. Kim deme, sahibine yazdığım yazıların sahibisin işte. Bir kış uykusu benimki belki de. Şöyle serin bir kuytuda, başıma yorganımı çekmiş, daldığım heyecanlı rüyaların tadıyla ağzımın biraz suyu akmış huzurlu uykudayım. Elimde aşkın bir kereliğini doğrulayan yarısına vardığım kitabım, düştü düşecek. Rüyama dışardan gelen hüzünlü şarkılar eşliğinde terk edilmiş iç dünyamdayım. Rüyam ne gerçeğim ne terazimin kantarı bozulmuş, karışmış. Kahraman diye seçtiğim sensin düş bahçemde yine.
Okuduğum bir yazı geliyor aklıma. Hani akrepler tek başına gezmezler aslında tek gibi görünseler de dışarıya. Oldu da es kaza öldü birisi diğeri gelir ardından eşini almaya. İşte aşk da akrep misali galiba. Yine de öldürmeden alsan beni yanına. Sahi akrepler aşık olur mu acaba. Düşümden uyandığımda gerçeğim kalacak sen dediğim ateş çemberi olsa da etrafımda. Sağlamsa bana uzattığın el tutunurum, çıkarım hayata. Özgürlüğüm belki sevgim kadar. Aşkımın karşılığı tutunamamaksa o zaman akrep misali sokarım kendimi ateş çemberi daraldığında. Düşümle gerçeğim yine karışır ama sevinirim. Bilirim tek başına kalamazsın yokluğumda.
Kendime yaptığım kaçamağım şimdi rüya arası döndü soluna, sarıldı uykusuna. Sessizce dileklerini gönderdi bulut üstü inançlarına. Sağlam bir ip çıktı tutunduğu masaldan, yeni bir güne gerçeğin ta kendisiyle uyanacak sahibine yazdığı mektuplar arasından. Kelimeler salıncağım, virgüller sığınağım şimdilik. Kalbinin ucuna çapa attım sevgili. Gemici düğümü öğreniyorum, sabaha çıkmaz bağlarım kalbine kalbimi.