İnsan bazen en çok ihtiyacı olanın yanı başında olduğunu fark etmiyor. Ne zaman ki eksik, o zaman anlıyor özlediğini, istediğini. Tutkulu ama bir o kadar da acıtan aşk hikayelerinin peşindeyken gözü görmüyor işte. Aşk bitiyor günün birinde, tenindeki çizikleri fark edince ve geriye bir şey kalmadığında, ihtiyacı olanın ne olduğunu daha iyi anlıyor.
Konuşabildiği, gözlerinin içine baktıkça huzur bulabildiği, hayatın her anında yanında kalabildiği, belki bir parça heyecanla karışık, kaç kişi girer insanın hayatına. Herşeyden önce iyi arkadaş olduğun, onu kaybetmekten ödünün koptuğu, hep bir nefes uzakta olsun isediğin, ihtiyacın olan sevgiyi hissettiğin kaç kişi olur.
Aşk mı bu? Eskiden tanımını bildiğimi sandığımdan belki aşk derdim. Şimdi değil. Aşktan daha ötede çünkü bu hissedilen. Yakıcı değil, yıkıcı değil. Zorladığı zamanlarda bile acısı tenini parçalayıcı değil. Yapıcı, sağlam, özenli. İyi ki aşk değil diyorum sadece. Aşkın tanımı neydi artık ilgilenmiyorum.
İçimde, zihnimde bir yerlerde olan şeyler var. Kalbime de yakın üstelik. Biliyorum geç fark ettim gerçekten ne hissettiğimi. Hep burnumun ucunda olan, hep bilinçdışımın keşke dediği ama aklımın almadığı bir haldin sen. Yakınımda, ben gibi, zamanın yanında nasıl geçtiğini anlamadığım bir uyumla, dudağımdaki tebessümdün. İçime başka birşey daha düştü sonra anlamlandıramadığım. Aşk mıydın şimdi sen, yoksa aşktan daha iyi bişey mi?
Hislerimi fark ettiğim yerde korktum. Her gecenin sabahına senli rüyalardan uyandığımda, suçlu bir çocuk gibi geri durdum. Karıştım. İçimdekilerden uzaklaşmak için uğraştım. Biraz da hırçınlaştım sana karşı, sonra yakınımda olmadığında fark ettim ki, özlediğim tek şey varlığın. Sanki aynı mayayla yoğrulmuş iki kalptik biz, birbirinin ritmine sessizce uyum sağlayan bir çift, konuşmadan anlaşan gözlerdik, doğaldık.
Aşık olduğunuz değil iyi arkadaş olduğunuz kişiyle bir ömür geçirin diyordu geçenlerde okuduğum bir kitap. Yok artık derdim bundan bir sene önce olsaydı oysa şimdi daha iyi anlıyorum doğruluğunu. Arkadaşlığa aşk eklemek, aşktan daha da öte bir sevgi yaratmak sanki.
Zor oldu içimdeki savaşı bitirmek, en zoru da sana olan hislerimi kabul etmekti. Suçluluk, utanç, korku esir etti beni. Ya yakınımda olmazsan, ya kaybedersem endişesindendi tüm bu karmaşa. Artık aklım da kalbim de emin seninle olmak istediğinden. Peki nasıl söylenir bu, nasıl anlatmalı sana, bir de bunu bilsem.
Cesaretim ilk kez yarı yolda bıraktı beni. Yanındayken, tamam diyorum şimdi söylemeli, dilimin ucuna geliyor kelimeler sonra yutkunuyorum. Elin belimi sardığında içimde bir volkan patlıyor, gözlerinde kendimi arıyorum, sonra korkuyla kaçırıp gülümsüyorum. O kadar ben gibisin, duyguları sende o kadar iyi saklarsın ki, susuyorum ve sen susuyorsun. Cesaret bir şeyi korkudan daha çok önemsemekti aslında, bakarsın bir yol bulurum hislerimi anlatmaya.
Dün bana söylediğin cümleyi düşündüm. Yapamadığım şeyler için pişman olmak istemiyorum demiştin. O zaman yapmalı derken aslında önce kendime duyurmaya çalıştım. Duydum, yine dilimi yuttum. Sabaha senli düşlerden uyandığımda kendime söz verdim, seni korkudan daha çok önemsiyorum, cesur olacağım.
Yokluğunda, seni ne kadar çok özlediğimi fark ettiğimden beri hayatımda neyin eksik olduğunu artık çok iyi biliyorum. Hiç bir aşk yokluğunda senin yokluğun gibi olmadı. Aşk demiyorum adına senin çünkü aşktan daha sağlam bir duygunun temeli var içimde. İyi ki varsın dedim hep sana. Eksilme benden, uzağımda olma; kurarız biz kendi dengemizi ateşböceklerinin güneşle dansı gibi. Ne çok yakın ne çok uzak ama hep birbirimizi aydınlatarak.
Seni çok seviyorum; bunu bunca yıl kaç kez söyledim bilmiyorum. Hep de gerçekti. Şimdi içine biraz arzu ekledim. Önce yasak koydum kendime geri çekildim. Sonra ikilemle çatışmalar yaşadım. En sonunda kabul ettim. Şimdi bir kez daha söylüyorum; seni seviyorum, bu sefer daha gerçek ve hiç kimseye söylemediğim gibi.
İşte sonunda bitti. Yapabildiğim en iyi şeyi yaparak yazdım içimdeki herşeyi, şaşkın şaşkın gülümsüyorum şimdi...