Hayata meydan okuyan bir tarafı var insanın. Öyle sakince durabiliyor bazen, suskun ve dingin. Emin oldukları sadece iç sesinin fısıltısı o da karmaşada duyulmuyor çoğu kez. Böyle zamanlarda evindeki huzurlu yana sığınıyor, yalnızlığıyla kalıyor. Hal böyle olunca da aşk geriye çekmiyor seni. Aksine aşık olmak bir üst mertebeye ulaşmak gibi. Yeni bir bilinç geliştirmek bilincin ötesinde. Bir üst farkındalık düzeyi galiba. Sevgilinin ve sevgisinin bileşimi haline geliyor sanki. Baktığın daha net o zaman, duyduğun da anlamlı ve hislerin açık. Hayatın renkleri canlanıyor sonra yüreğinin dumanlı sevdasından. Korkusunu ifadede zorlanan ve kaçışı çözüm sanan sevgilinin bu tavrı bile endişe uyandırmıyor. Biliyorsun çünkü sen. Farkındasın ihtiyaç duyulan süreçlerin. Güvenmek ve doğrulanmak için belki de insanın kendi başınalığına ihtiyacı var.
Gün geliyor eliyor insan faydalı olmayanları. Kendine ve yüreğine dokunmayan ilişkileri istemiyor yakınında. Göremediğinde göz bebeğinin ışıltısını, uzak tutmayı öğreniyor kendini çünkü biliyor ki sadece gözler yalan söylemiyor. Zaten o gözlerden geçemiyor. Sevdanın acıyan yanını görüyor ötekilere inat, satır arası okumaya benzeyen gözlerde. Ya da zihninden geçenleri yakalamaya çalıştığı ruhsal düzlemler sadece iki kişilik diyor. İşte o zaman baktığın yerden hayata veya ötekilerin bakışları arasında güçlü duruyorsun. İçindeki huzurdan geçiyor çünkü sevdiğinden emin olmak. Aşk güçlüyse eğer sadece sendeki sesi bildiği için, güvenli bir gidişe teslim ettiysen sevgiliyi kendine iyi davrandığın için. Geri dönüşlü duyguları görmek için sadece gözleri yakalamak gerekiyor.
Hayat bazen problem çözmeye dayalı bir oyun. Aslında problem denilen şey sadece sevgiliye duvarlarını nasıl yıkacağını, duygusal tarafında güveni nasıl yakalayacağını öğretmek oluyor. Elbette herkes biraz yaralı ve kabuk öyle çabuk bağlamıyor. Ve insan sadece yaralarının telaşında değil, çoğu kez yaraladıkları da vicdanına dokunuyor. İkilemler kaçınılmaz oluyor sonra. Dürüst olduğunda ve arkasında durduğunda her söyleminin, şaşkınlık oluyor tepki karşıda çünkü alışık değil oyunsuz bir paylaşıma. Kim kimi ezerse, kim daha çok acıtırsa kısmına skorlar eklerken nasıl farkında olur ki insan hissettiklerinin. Yapaylık hakimken hayata ve aşka, sevgili her sınadığında geçiyor olmak da şaşkınlık yaratmaz mı. Duygularını fark ediyor öteki senin geçtiğin her sınavda. Güç korkutuyor sonra. Oysa aşkı ve gücü sevgiliden aldığını bilse, buna inansa. sadece gözlerinden geçen seni seviyorumu anlasa, tutmaz mı ellerinden.
Tanrı, sahip çıktığın dileklerin arkasında var bilir misin. Zaman derken bu inancı korumak önemli. Hisler değişmiyor çünkü. Senden ne kadarsa onda da o kadar. Sadece yüzleşmeler zaman alıyor ve zaman kaybetmeye yakınken kısalıyor. Bu da tek başına anlaşılıyor. Yalnızlığı ve eksikliği hissettiğinde tutunmaya çalışıyor maalesef korkak yürekler. Kendini korumanın ötekini kaybetmek olduğunu öğrendiğinde belki sevmeyi de öğreniyorsun. Yitip gidebiliyor bazen o sevdaya yakın yürekler. Sevmediğinden değil, değer hiç değişmiyor sadece elde bir şey kalmıyor sevgiliye verecek. İşte böyle bir noktada ince bir çizgi aşk. İp cambazı misali, uygun yerde uygun duruş gerektiriyor tutabilmek için. Ha gitti ha gidecek, toplarken yüreğinin dağılmış eşyalarını; dur diyebilen ve farkındalığı korkularını yenen bir sevgili var akıldan geçen.
Hiçbir yaşantı tesadüf değil inancıyla çıktınsa yola, sevda denen şey ötekinden yansıyan ve aynı düzlemde aynı hissi paylaşmaksa, vakit tamam olduğunda, son dediğin yer emin ol bu aşka başladığın gözlerin içinden yine aşka çıkıyor. Ve sen minnet duyarken varlığına, yanıltmaz seni karşı yürek. Bilirim, beklemek sadece süreçlerin tamamlanmasından ibaret.