Dağınık günlerim. Gecelerin sonu yok, dipsiz kuyu gibi sürekli düşüyorum. Düştüğüm yerde batıyor tenime çakıl taşları, cam kırıkları, dikenler. Kan revan her yanım.
Öyle soyut bir karmaşa ki beynimi ele geçiren yalan desem değil gerçeğe dokunuyor, gerçek hiç değil baştan başa oyun kokuyor. Delirant bir durum içindeyim. Üç gün, üç gece göz tavanda, yaşların hızı her önüne takılanı dağıtıyor.
Sahip olduğumu sandığım her şey insafsızca çekip gidiyor. Gülümsemeler ekşi. İnandıkların direnmeye çalışıyor bir şey neye bilmiyor sanki. Gök iniyor tepeme sonra, elimden kayıyor bir sıcak kahve bardağı acıyamıyorum. Donuyor her şey, kalbim sanki dünyanın ortasında atıyor, herkes duyuyor da sevgili dediğin değersiz bir nesne halinde duymuyor.
Kendi içimde olup bitenleri yakalayamıyorum şimdi. Akıl oyuna yenildi yenilecek. Yalan diyor gözünün bebeğine inandığın ve içini çize çize sürüdüğü yüreğiyle sevgili, oysa dilim bile varmıyor şimdi sevgi içine alan kelimelere.
Dağıtıyorum sonra her şeyi zamanın donuk hali içinde. Baka kalıyorum etrafa içinden geçiyor her şey bakışımın, takılan yok. Sıcak bir omuz yaslıyor zorla başımı omzuna, dayan geçecek, hafife alıyorsun kendini bak buradayım ben, orda mı?
Savruk oluyorum sonra, hesapsız tavırlarım ayağımı taşa çarptırıyor. Saklanmaya çalışıyorum dünyadan, ulu ortayım aslında. Sözler bıçak gibi hedefe giderken, aman diyorum önüne geçiyorum sevdiğim adamın fısıltı yaptığım adıyla, bir bir saplanıyor bedenime, her darbede deliniyor içim, kan akmıyor.
Üç gün üç gece, zihin volta atıyor uyku peşinde, var yok, iyi gelir diye söylenen dağıtıyor. Söylemek istedikleri vardır sanıyorsun. Karambole gelen hayatını anlatırken birisi, nasıl değer bu diyorsun kendine, içinden bir şey duyuluyor gümbür gümbür, ya dönersen geriye.
Yatağına sığmayan nehir gibi, taşıyorsun da sevdana söz ettirmeme çabasıyla sevdayı parçalıyorsun. Gözünün yaşı kurudu, çatlıyor için, bu nasıl vicdan.. nasıl.. hadi topla bu sefer dağılan sevdamı varsa yüreğin?