Nasıl korkulur benden?
hiç bir şey olmayan benden?
günden güne belirginleşen çizgiler
ve her esen rüzgârda
her an değişmeye meyilli mimiklerimle
nasıl korkulur benden ?
yumuşak uzun saçlarım
adımı kapattı biliyorum
yüreğime gecenin
görünmez kızıl dalgalarıyla
oldu bu oldu
biliyorum
Başımın üstüne zorla yerleşen
serseri bir bulutun karışık düşüncelerine
ve sesi boyundan kısa bir mızrak gibi geçen anılar
geçen yıllar
geçen yıllar işte anımsıyorum
ufku baştan başa mavi kaplayan bir manzaradan nasıl korkulur ?
hemde henüz fotoğraflanmamış bir kardelen nezaketinde
Hiç aynaya bakmadım ben
güneşe battıktan sonra
ölümümden sonra yani
öylesine yokum ki artık
hiç kimse kanıtlayamaz
var olmayı ne kadar sevdiğimi
hiç bir şey kanıtlayamaz
kızıl
uzun dalgalı saçlarım kapattı biliyorum
sana olan cesedimi
Duydun mu ?
şehrin kuytu köşelerindeki bahçelerine sıvışıp
ay'a sığınıp
ama aya sığınıp
ışığında koşan sokak çocuklarının seslerini?
sadece gök ışığı vardı
tüm yıldızlar
kayıp bir çocuğun annesinin saçlarına kaymışlar-dı
ve gözlerim
benim yamuk yumuk
eğri büğrü gözlerim
yitik bir şehirdi sanki
yürüdüm
cadde cadde
sokak sokak
bütün bir yol boyu
senden başka kimseyle karşılaşmadım ben
ama hiç biri tanımadı beni yüzümdeki kederden
kimse yoktu
o kalabalık
ama yitik şehirde sadece güz ve alçısı düşmüş heykeller
tütün ve alkol kokan bir kaç köprü kenarında sızmış sarhoş adamlar
ve yorgun, uykulu bir kaç fahişeden başka kimseler yoktu
haaa bir annenin ayaklarının altı yanıyordu gördüm!
yanan yüreğini
gördükçe çocuğunun
gece utandı geceliğinden
yüzü kızarmadı ama
bu büyük utanma duygusu,
bir tek bana yakışıyordu nasıl olsa
nefsim ile nefesin arasında sıkışıp kalmışım
odamın bir kenarında
ne yani bu kadar mı sevaptın ? dudaklarıma
ki mor bir acı
ve onun sarı kederi doldurup taşırırdı
ince ruhlu çay bardağını tutan ellerini
ve o koyu kahve gözlerin
uçsuz bucaksız toprağım bildiğim.
yanıldığım.
ahh aklım
aklım düşünmekten vazgeçerken seni
neşesi kaçıyor anıların
ruhuma dolanan o sanrılı günün
ekşi ihanetlerinde....
Gönül Çalımlı