Çıplak ağaçların ar perdesine, kışı müjdeliyor günler;
Ak belanın sırtındaki, ölüm rüyasına açılıyor zamanlar.
Kadehlere sığmayan kederleri tüketiyor,
Açılan her kitap bu demde.
Zaman yalıyor hayal yorgunu işçinin kaderini!
Ümit vadediyor bir kardelende,
Dua aralarında sıkıştırılmış istekler.
Açsa sanki gerçekleşecekler!
İyi de ya açmadan gerçekleşirse?
Aralık ya yeni gün döngülerinin adı,
Tüm yalnızlıklar aralanıyor pencerelerden.
Her evde hasret şölenleri yakıyor kullar,
Görülmeyen dumanlarda pişmanlık;
Varıyor yıldızların mucize ışıklarına.
Bir yıldız sanki dayanamıyor,
Kayıyor semanın en karanlık soluna.
Pencerelerin tekinde umut yanıp,
Dilekleri tutuyor bileklerinden sıkıca!
Ya kayan, yıldız değilse ama?
Soymayın elmaların kabuklarını; durun!
Birinde kurtçuk tasvirinde sevilerim var.
Daha düşmedi üçün biri başıma...
Bulamamışken hala son vermeyin nefesine!
Soyması gereken benim o elmayı;
Rivayetim var çünkü dilimin söylememiş yerlerinde:
O kurtçuk yarim olacak ellerimde!
Ya yarim, elmalar soyulmadan gelirse?
Ömürler sona yaklaşırken,
Ertelenen tüm hayallerin ahı yapışıyor yakama.
Yarına erteledikçe; sanki
Daha mı sağlam adımlar atılıyorlar olacağa?
Zaman kavramı aslında yokken,
Nasıl da deli işi değil mi bu yaptığım?
Ölüm ne kadar uzak geliyor oysa,
Vakit bol kazanın kepçesi...
Elbet olur her hayal bir ömür arası!
Ama ya ben öldüysem ve farkında değilsem?