Şiire yakışmış bir erguvan akşamından,
Baharlar taşıyorum dili sürçmüş yangına;
Gölgemde yüzen devrik ömrün notlarından,
Aç çocuklar büyütüyorum tuzaklara.
Ah Hamdi!
Düştüm uyaklı seslerinden aşağı,
Kulağımda nefesinin yıpranmış korkusu...
Açık bıraktım iki yüzüne de,
Satırlarımın saçlarını.
Dizlerim eylül, kanıyor Hamdi!
Düştüğüm yerde dizeler kırmızı...
Şiire yakışmış bir erguvan akşamında,
Küllerini sıvıyorum gözlerime;
Kızıl jilet yalpalıyor dilimde,
Susmak kadar renkleniyor dudaklarım.
Meydanlara saklanmış sabahların gecesinde,
Serçe ölüleri satıyorum yokuş başlarında;
Geçtiğin kaldırımlar ağlamaklı dem...
Sinemalar alın yazımda: kara perde!
Serçelerimi çalan belma sebil
Baş rolde...
Kallavi dönüyor başım,
Sokağının kahve köşesinde;
İntiharlık erguvanlar,
Adımlarımın peşinde.
Ah Hamdi!
Kanırtıyor taptığın şehrin aynası beni,
Martıların yavru olanında, bir bela uçuyorum.
Gemiler demir atıyor kaygan dilime,
Çalan siren ıslık mayalıyor kavgama.
Düşüyorum ellerine;
Hani Hamdi, hüznüm nerede?
Ne kadar silebildim ki
Başımda dönen şu karadul resmini!
Günahlarda haşlanmış sevda çemberiyle
Eritmeli şimdi çölsüz serapları
Ve ufuklarda sarılmalı
Kendini yitirmiş benlere...
Şiire yakışmış bir erguvan akşamından,
Yıldızlara boyuyorum vedaya hazır ellerimi;
Yitmiş uykumda ölüme hazır duran imgeden,
Bekle geliyorum yanına Hamdi...