Bir başkasını dünyanın bir ucuna dek izleyeceğimizi
söylemek biraz abartılı değil midir?
Varsayalım ki dünya sonsuzdur ve o bir başkası
bizden önce yoruldu.
Ve varsayalım ki yağmaktadır yağmur ve dolu!
Hem sonsuzluğu yansıtan hem de kökleri onda olan
derin dağ gölleri gibi olduğunu söylemek
bir başkasının gözlerinin, biraz abartılı değil midir?
Düşün ki hem de yarın ağırca asılı durursa bulutlar
yüce dağlar üstünde, ve çamur fışkırırsa derinliklerden!
Ne bir gülün, ne bir atın, ne bir tarlanın, ne de başka
bir insanın güzelliklerinin benim güzelliklerim gibi
asla olmadığını söylerken abarttığını sanmıyor musun?
Dağ göllerinde yüz, dostum, tırman yüce dağlara,
git dünyanın sonuna at sırtında yağmurda ve doluda
ve izin ver saçlarımdan geçen bir meltem gibi
ulaşsın düşüncelerin bana,
kulağımdaki o son uysal ıslığı gibi ardıç kuşunun,
akşam güneşinin yüzümdeki alazı gibi
ve karanlıktan kucağıma düşen
bir yıldız gibi.
Hep abartırız aşk içindeyken.
Sesimin sekiz kentin tapınak çanları gibi
çıktığını söylüyorsun bana.
Yedi deseydin
sanıyorum eğlenirdim söz sanatınla.
Fakat bu konuda bu kadar konuşmak yeter.
Hep beni aradığını söyleyip sürdürüyorsun konuşmayı.
Ya ben? Kimi aradım sanıyorsun dünyanın bir ucunda
yağmurda ve doluda yüce dağlar üstünde
ve sonsuzluğun göllerinde?
İşte buradayız şimdi, dostum, gitme benden,
hemen gitme, hayır hiç gitme …