Karadeniz!
Kah kuduruyor, hırsından kabarıyor kabardıkça,
Hiddeti neye kime bilememiş insanoğlu asırlarca,
Bilinmez ki kaç ağaç sökmüş kaç ağaç götürmüş yıllarca.
Barikatlar yıkar, gemiler yutar, enginlere sığmaz taşar günlerce
Onu anlayamamak, derdini dinleyememek ne acı,
Bunu hiç düşündünüz mü, Ahmet Amca, Fatma Bacı,
Düşün iyi düşün derince,
Hiddetlenince fırlatıp, atıyor mu dışarı,
Arkamıza bakmadan, içine bıraktığımız atıklarımızı acımasızca.
Mutlaka söner, hatta kuzuya bile döner o dinmeyen hırsı,
Attıklarımızın son parçasını ne zaman ki yüzümüze çarpınca.
Hah! İşte o zaman durulur, kabuğuna çekilir sakince,
Nimete dönüşür, ana olur baba olur, başlar ikramlarına cömertçe,
Hırsından yaptıklarını, yaptıklarımızı unuturcasına.
İyi tanır oldum.
Onu her haliyle kendime dost bildim.
Onda eğlendim, ondan karnımı doyurdum, onda serinledim.
Çökünce sıla hasreti içime, önce onu özledim.
Her sıkıntımda onu kendime sırdaş bildim.
Göz yaşlarım, kabaran yüreğimle, ona haykırarak seslendim.
O her defasında, ilk defasındaki gibi beni dinlemedi mi?
Bana, benden daha sıkı sırdaşlık etmedi mi?
Utandıklarımı, unuttuklarımı bile unutmadan saklamadı mı?
Ben onu iyi tanır oldum.
Evet! Onu her hali ile kendime dost bildim.
Onun her köşesini karşılıksız sevdim.
Gemi Çekeği adı
Köyümüzün, evimizin, bahçemizin altı.
Denizin kenarı.
Orada toplanırdı herkes sanki anlaşmış randevulaşmışçasına,
Benim gençlik dönemimin insanları.
Genelde, erkek erkeğe ara sıra
Kız kıza
Orada konuşulup, orada paylaşılırdı derin sevdalar.
Öyle bir lütuftu ki bizim için orası
İsteyen güneşte oturur, isteyene ise serinlik verir ağaçlar.
Gemi Çekeği, anlatılmaz, doyunulmaz tadında.
Karadeniz!
Her yeri yıkmış, her yeri dağıtmış zaman zaman tavında,
Dokunmamış Gemi Çekeğine, saygı duymuş, boyun eğmiş,
O da sevdaların farkında.