Zengin ve Yoksul
Ben çok zengin bir çocuktum
Dünyayı kuşatırdı hayallerim
Bazen kaf dağının tepesinden olurdum
Bütün teçhizatımı kullanan ellerim
Zalime yönelttiğim tahta tabancamın
Tetiğine basardı...
Mazlumun göz yaşlarını silerdi...
Teçhizatım dediysem
Hayallerden daha daha güçlü ve etkili...
Daha zengin ve donanımlı olan ne ki?
Ölüm aletini bile tahtaya dönüştüren..
Ölümü öldüren!
Bir Kunta Kinte vardı çocukluğumda...
Yüzü bana Bilal'i hatırlatırdı
Babamın anlattığı mazlum Bilal'i
Ben sessizce Kunta Kinte'yi seyrederdim
Bembeyazdı tenim
Her baktığımda O'na
O' nun yerine geçerdim
Düşüncelerimde siyahlaşırdı bedenim.
Ben zengin bir çocuktum
nerede gözü yaşlı bir çocuk görsem
Hemen müşteri olurdum göz yaşlarına
Satın alamasam da onları ortak olurdum,
Ortak olmak için hiç bir şey vermezdim
Göz yaşlarımdan başka...
En çok sevdiğim oyunu
Tahta kılıcımı kuşandığımda oynardım
Kıtaları dolaşırdım o tahta kılıçla
Mahzun, mazlum, kimsesiz çocukları
Kurtarırdım Ebu Leheb' in elinden
Ve onların...
Kimine kırık kalemimi
Kimine yamalı çorabımı verirdim
En çok da derimin rengini verirdim
Bu renk ben de azalmaz ama onlarda hep çoğalırdı
Siyah bir çocuğu beyazlaştırırken
Ben saflaşır, berraklaşır, melekleşirdim...
Cömertlik bana dedemden kalan mirastı
O' nun sofrasına oturanlar
Birbirinin önüne itelerdi çorba kasesini
Doymadan kalkar
Sonraki öğün vaktine kadar acıkmazlardı...
Benim soframda ise;
Dokunamasam da, elim ellerine değmese de,
Siyah, sarı, beyaz tenli,
Yeşil, mavi, siyah gözlü
Çocuklar olurdu musafaha yaptığım.
Onlarla paylaşırdım katıksız ekmeğimi,
Onlar yerken lezzetini ben alırdım...
Şimdi de var zengin çocuklar
Sayıları gittikçe çoğalan!
Tenlerinin rengi ne siyah ne de beyaz
Öyle zenginler ki! Gökkuşağı rengindeler
O'nlar
Öğretmen olup caniliği
Polis olup cinayeti kaldırıyorlar yeryüzünden